Bir kuş geçer, bir rüzgâr eser, tahta masa gıcırdar, çocuk ağlar, gül kokar, kaleme düşer. Ne çok yazacak şey var değil mi?
Ne çok hayatlar, hikâyeler var görünür olması gereken. Anlık bir resim çektirmek gibi. O an bir daha bulunmayacak, o sen, aynı sen olmayacaksın. Ama kalacak işte o an objektiflerde. Ahirete gönderdiğimiz sayısız fotoğraftan biri olarak..
Yazmak da öyle. O kuş bir daha o pencerenin önüne konmayacak belki. O rüzgâr bir daha aynı sertlikte esmeyecek yüzüne. O ses titremeyecek, o şarkı çalmayacak, o ağaç sallanmayacak. Her şey bir anlık, göz açıp kapayıncaya kadar. Zamanda görünür kılınan her ne var ise, sönmeye mahkumdur sonuçta. Bir ses, soluk, nefes, koku bile olsa...
Deftere düşen harfler de öyle. Bir ağacı oluşturan dallar gibi. Çiçeğin yaprakları gibi. Ânı seyretmek, biraz zordur o yüzden. Günün sonunda gün hemen bitivermiş gibi gelir ama, bir dakikayı saymaya kalksan geçmez. Küçükken mecburî durdurdukları saygı duruşlarında anlardım bunu en çok. Altmış saniye geçmek bilmez. Ama oyun oynuyor olsan, saatler geçer, farketmezsin.
Bir ânın hikâyesini yazmanın pek çok zorluğu vardır. En başta hikâyeler süreğendir meselâ. Olaylar, hadiseler... Zamanı anlatmak hadiselerden bağımsız değildir. O hâlde nasıl anlatılır o an?
İnsanın kendi içinde kendine kaldığı zamanlardır o anlar aynı zamanda. Düşüncelerimiz zamandan bağımsızdır çünkü. Hafızamızdan saniyeler içinde pek çok hatıra geçer. O bitmek bilmeyen saniyelerin içindeyken bile, kendi içimizde kocaman bir dünya yaşamış, bir evren kurmuş, bir imparatorluk batırmışızdır. Üzerinde çok durmadığımız küçücük ayrıntılar, böyle zamanlarda hücum eder zihnimize. Pekçok şey kaçırmışım dedirtir.
Aslında her an ne çok hikâye yaşıyor içimizde farkettiniz mi? Ne çok dünya kuruluyor, ne çok insan ölüyor, ne çok savaşıyoruz, barışıyoruz... Kocaman gemiler inşa ediyor, batırıyoruz. Bir ân’ın içine ne çok şey sığıyor. Ama anlat deseler, elimizde avucumuzda hiçbir şeyin kalmadığını görüyoruz. Tıpkı dünya gibi. Dünyada geçirilen zaman için “bir ân-ı seyyâle” diyen Üstad ne kadar haklı.
Güneşin ufûle kalbolan ışıklarında günümüze veda ederken, içimizde ahirete gönderdiğimiz sayısız ân’ın temaşâsındayız.
Mevlâ, Cennet zamanları eylesin.