Güzel insanlar güzel atlara binip gidiyorlarmış.
Ve insan, hayatına girmiş her güzel insanı gözyaşlarıyla uğurluyormuş ebediyete. Duyduğumdan beri, babamı kaybetmişim hissiyatıyla gözyaşlarıma mâni olamıyorum.
Evlenip Trabzon’a gittiğimde, Er ailesi yakından ilgilenmişti. Rahmetli Yılmaz Ağabey, oğulları Cemil Ağabey, rahmetli İbrahim Ağabey ve muhterem eşleri... Özellikle Cemil Ağabey’in ailesi, Rabia Ablam ve kızı Şeyma, bana kendi ailemi aratmayacak sıcaklıkta bir ortam sundular. Yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmezdi desem mübalağa yapmış olmam. Gece geç saatlere kadar oturmalarımız, kendi aile ortamımdan ayırt etmediğim sohbetimiz, muhabbetimiz, uhuvvetimiz hep kulağımda çınlar. Beyler kendi arasında atölyede, ya da dersanede bu halleri yaşarken, biz Rabia Ablaların evinde yaşardık. Annem olsa o kadar olurdu, kız kardeşim olsa o kadar…
İlk evlâdımı kucağıma aldığımda, Rabia Ablam hastanede başımda beklemişti sabaha kadar. Bebekliği çoğunlukla onlarda geçti oğlumun… Eşim vakıf ve ben de eğitim merkezinden mezun bir bayan vakıf olunca, konuşulan konular hep hizmet ekseninde dönerdi.
O zamanlar Yeni Asya usulünde dersler yoktu ve bana bunun tesisi için muazzam destek verdiler. Onların o halisâne halleri belki, kısa zamanda meyvelerini verdi. Olmaz denen kapılar açıldı, girilmez denilen yerlere girildi Allah’ın izniyle. Hiç aklımıza, hayalimize gelmeyen şeyleri yaşattı Rabbim. Dersanemiz hazırlandı kısa sürede ve biz kızlarla ilk okuma programımızı yaptık. Dersler bizim evde başlamıştı, ama dersane yoktu. Bunlar hemen birkaç ay içerisinde oldu üstelik. İlk katılımcılardan biri de Cemil Ağabeyin kızı Şeyma’ydı. Çok güzel bir program olmuştu.
Tadı hâlâ damağımdadır. Rabia Ablam her türlü destekledi beni. Maddî manevî sıcaklığını asla üzerimden eksik etmedi. Mevzu sen ben durumu değildi çünkü bizdeki. Gerçekleşmesi istenen bir hayaldi. Allah’ın izniyle de Rabbim muvaffak etti. Şimdi kaç yıl geçmiş, kimler kimler geçmiş oralardan. Trabzon’da hizmetin rahle-i tedrisi deyince, hep bu hasbî insanların duası ve gayreti gelir zihnime. Ve atılan o minik adımlar...
O birkaç samimi insanın samimi yürekleri ve duaları... Onların emekleri, destekleri olmasaydı, belki de o hayal hiç gerçekleşmeyecekti. Trabzon’dan çıkalı 17 yıl olmuş. Hep bir tatlı hatıra, dimağımda lezzetli yemek tesiri yapar oradaki hatıralarımız. Er’lerin gönülleri de, sofraları da genişti. Trabzon’a her giden hizmet erbabı, muhakkak onlara uğrar, sofralarından nasiplenirdi. Rahmetli Mehmet Kutlular Ağabey Trabzon’a her gidişinde muhakkak uğrar, Yılmaz Ağabeye, oğullarıyla tatlı mübahaselerde bulunurlardı.
Bir sabah Cemil Ağabey vefat etti haberi aldığımda bütün zihnim allak bullak, gözümün önünden onlarla yaşadığım bütün hatıralar geçti. En son 10 yıl önceki Kocatepe Mevlidinde görüşmüşüz. Son görüşmemiz olduğunu bilmeden... İnsan hayatına bakıp böyle insanların varlığını her hatırlayışında, ayrılıktan mütevellit hüzünleniyor. Sanki bütün o yaşananlar geçmiş gitmiş ve kaybolmuş gibi…
Ama ahireti hatırlayınca ne orada yaşananlar boşa gidip kayboldu, ne de o insanların cesaretleri, hasbilikleri ve samimiyetleri diyorum. İyi ki hayatıma girmişler, iyi ki tanımışım, iyi ki yolum yollarına, gönüllerine düşmüş. Dünyada da ahirette de hep hüsn-ü şehadet edeceğim.
Rabbim rahmetiyle sarsın, sarmalasın, rahmetler yağdırsın üzerine Cemil Ağabeyin.
Hak Tealâ ebeden razı olsun.