Masallarımızın sadece çocukluğumuzda kaldığını zannederdik. Meğer masallar, hikâyeler hiç bitmezmiş.
Bu zamanın masal dinleyen büyükleri eskinin masal dinleyen çocuklarından da meraksızmış ki masalla ilgili soru bile sormazlarmış. Masalı sadece uyutulmak için dinlediklerinden bir an önce uyumayı düşünürlermiş. Bir gözümü kapatacağız altı ay sonra güneşli güzel bir güne uyanacağız, birkaç ay sonra eskisinden eser kalmayan bambaşka bir güne kavuşacağız ya da bir sene uyuyup gözlerimizi açtıktan sonra yemyeşil bir baharı göreceğiz diyerek başlayan masalla uyutma serüveni hep devam etmiş. Masalı anlatanlar etkileyici, masalı dinleyenlerde masallara alışkın olunca günler hep böyle geçip gitmekteymiş. Bir varmış bir yokmuş ile başlayan masalların sadece “bir yokmuş” kısmı vatandaşın elinde kalmış. Masalın “bir varmış” kısmını ise hep masalı anlatanlar almış. Pireler berber, develer tellâl olmamış ama ehliyetsiz ve liyakatsiz çok insanlar adam olmuş. Biz anamızın beşiğini tıngır mıngır sallamadık ama bizi beşikte sallayanlar yeri gelmiş anamızı da ağlatmış. Anamız ağladı deyince de “ananı da al git” demişler. Masal benim, masalın geçtiği saray benim, sen kim padişah kim demişler. Masalın ortasında soru sorma, dinleyenleri rahatsız etme hemşerim. Gökten elma düşerse bizim kafamıza, taş düşerse senin kafana. Masal işte kardeşim. Bize gerçek size masal.