Dünya, içinde yaşanılan ve çoğu fânînin maşukası hükmündeki bir imtihan yeridir. Ahiret ise dünya hendeğini atladıktan sonra kabir kapısı ile geçeceğimiz sadece ehl-i rızanın talep ettiği bâkî bir mekândır.
Dünya ve ahiret arasındaki dengeyi kuramamak, aksine ahiretin bütün güzelliklerine ve bizi bekleyen nimetlerine karşın dünyanın elden çıkan ve bizden kaçar gibi giden fânîliklerine bel bağlamak. Dünyaya hiç ayrılmayacakmışız gibi sımsıkı sarılmak. Bizi terk eden, bize sırt dönen ve bize hiç merhamet etmeyen birisinin eteklerine yapışmak gibi dünyaya yapışıp kalmak. “Bu asrın bir hassası şudur ki, hayat-ı dünyeviyeyi hayat-ı bakiyeye bilerek tercih ettiriyor. Yani, kırılacak bir cam parçasını bâkî elmaslara bildiği hâlde tercih etmek bir düstur hükmüne geçmiş.”1 Hükmünce, ahireti bir kenara bırakıp dünyanın arkasından yetmeye çalışmak. Elması elmas bildiği hâlde illaki ben kırılacak cam parçasını alacağım demek. Bir üzüm yedirse yüz tokat vurmak gibi hayatın lezzetini kaçıran her şeye rağmen dünyayı bağrımıza basmak, kalbimize koymak ve aklımıza yerleştirmek. "Dünyam, dünyam!" derken dünyası başına yıkılan insanlar gibi dünyanın bizi nerede üzeceğini, nerede yarı yolda bırakacağını ve nerede ilk vefasızlığını yaşatacağını beklemek. Peygamberimiz Hz. Muhammed (asm) zevcelerine şu ayet-i kerîmeyi bildiriyordu; “Ey Peygamber! Eşlerine şöyle söyle: Eğer dünya hayatını ve süslerini istiyorsanız gelin size bağışta bulunayım ve güzellikle salıvereyim.”2 Peygamber (asm) hanımla- rına açıkça bir teklifte bulunmuş, dünyanın kendilerine cazip gelmesi hâlinde peygamber hanımları olarak kalmalarının mümkün olmadığını, dünya ve ahiret arasında bir tercih yapmaları gerektiğini söylemiştir. Onlarda bâkî elmaslar hükmündeki ahiret yerine kırılacak cam parçası hükmündeki dünya ziynet ve şatafatını tercih etmeyeceklerini açıkça söylemişler Peygambere (asm) lâyık hanımlar olarak vazifelerini sürdürmüşlerdir. Ahiret ve dünya hayatı arasında nasıl bir denge kurulması gerektiğini yaşayarak göstermişlerdir.
Dipnotlar:
1- Tarihçe-i Hayat
2- Ahzab Suresi: 28.