Devlet nedir, diye soruyorsun, Selim Ali de… ben de merak ederdim; devlet nedir, kimdir, nerededir diye. Meğer gayet netmiş devleti görmek, bilmek, duymak…
Devlet… “saadet” demek, Selim Ali. Aç açık kalmadığın, cahil bırakılmadığın, horlanmadığın, zorlanmadığın, hürriyet gibi gezdiğin, adaleti sezdiğin, hakikatle göz göze geldiğin, hayallerini bile ezdirmediğin, gedâ ile padişahı mahkemede aynı hizaya oturtabildiğin yerdedir devlet.
İşte orada hikmeti, ilmi, merhameti, cömertliği, mertliği, netliği, şefkati… elimizle tutarız. Dahası ruhuna cennet gibi pencereler açılır. Kalbin ferahlar. Derin nefesler alırsın. Yüreğinin kapısı olmadık korkularla çarpmaz diyordu Bilgin Abi.
Selim Ali benim babaannemin masallarını dinlediğim gibi dinliyordu bizi. Var mı bu devlet yani saadet ve neredeymiş diye. Olmaz olur mu; var, var da… tarihte bir yerlerde ve başını çevirsen var bu kürede. Yüzde yüz olmasa da çokluğun yüzü tebessüm ediyorsa devlet/saadet oradadır. O kapıları tıklatır ümidiyle bu konuşmalarımız. Yine de işe en kolay ve bir o kadar da zor/lu yerden bakalım. Devlet senin içindedir, Selim Ali.
Sen günlüklere dön; bu devlet hamuru çok su götürür. Bu devlet işi çok ciddî bir yürüyüş; resmî olmayan işlerin başlarında yer alır; bu da devlet rozeti olsun sana.
*
MÜTEHAYYİR
Bıkkınlığım üstümdeydi. Nasıl olmasındı ki! Ayrılık bir yakamı çekiyor, ölüm öteki yakamı… Bir yaşamaktı aradığım… Ararken yorulduğum… Param pulum da yoktu üstelik. Üstelik gitmek istiyordum. Nereye gideceğimi bilmeyerek…
*
SAADET FOTOĞRAFLARI
Evet, evet...
Adalet...
Şu benim, şu senin...
Bu, büyük marifet...
Evet, evet...
Hürriyet...
Karışma bana; karışmam sonra!
Bu, insanlığa davet...
Evet, evet...
Eşitlik...
Ey Fatih, sanık sandalyesine geç!
Bu, aradığımız devlet...
Evet, evet...
Meşveret...
Sen konuş, o da konuşsun!
Bu, işte saadet...
*
HANGİ YAŞAMAK?
Bana bir yaşamak söyle;
Elleri cömert bir yaşamak...
Kuş şenliği, yaz gölgesi...
Daha ne varsa baharlardan...
Bana bir yaşamak söyle...
Saadet toplayalım dallardan.
*
ÜMİT YÜRÜYÜŞÜ
Yapışmış yakasına ümidin; bırakmıyor.
Yolmuş, yokuşmuş, kışmış...
Yok denizler alev alıp tutuşmuş...
Çölmüş, yakarmış, fırtınaymış...
Gözleri ümidin gözlerinin içinde...
Ha dizi dibinde ha Çin’de...
Kuşlar kadar hür; yürür ha yürür...