"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

“Ulu Hakan” figürü tedavülden kalkmamıştır

Orhan DİNDAR
18 Temmuz 2015, Cumartesi
Ülkemizde bilhassa Millî Nizam Partisi ile başlayan ve merhum Erbakan’ın temsil ettiği misyon tarafından faal bir şekilde istimal ve istismar edilmiş olan bu “Ulu Hakan” figürü henüz tamamen tedavülden kalkmış da değildir.

Muhafazakâr ve mütedeyyin siyâsî çevreler kendilerinin zaaf içinde olduklarını ve takviyeye ihtiyaçları olduğunu hissettikleri durumlarda bu siyasi figüre müracaat ederek siyaset sahasına tekrar dâhil edebilmektedirler.

 Bu noktada daha önce temas ettiğimiz, Merhum Abdülhamid’in hususî teveccühüne mazhar olmuş üç mühim şeyhe makam münasebetiyle şimdi tekrar dönebiliriz. Bunlardan Ziyaüddin Gümüşhanevî Hazretlerinin mesleğindeki en önemli esaslardan biri, “Halvet der Encümen”dir. Yâni “Halvet” şuurunu muhafaza etmek kaydıyla cemiyet içerisinde meşrû olan her türlü faaliyete iştirak ederek hizmet etmektir.  Sonraki yıllarda yıkılan İstanbul’daki dergâhının Bâbâli’nin (hükûmetin) tam karşısında yer almış olması bu bakımdan mânidardır. Gümüşhanevî Hazretlerinin silsilesi M. Zahid Kotku Efendi ve M. Esad Coşan Efendi ile günümüze intikal etmiştir. M. Zahid Kotku Efendi’nin kuruluşunda Millî Nizam Partisi’ne ve sonrasında Millî Selâmet Partisi’ne sağladığı destek bilinmektedir.

Sultan Abdülhamid’in de kendisine intisab ettiği kabul edilen Şeyh Selahaddin İbn-i Mevlânâ Siracüddin’nin ise aynı zamanda Süleyman Hilmi Tunahan Efendi’nin de şeyhi olduğunu belirtmiştik. Bunun da tesiriyle olsa gerek Süleyman Efendi’nin müntesiblerine ait yayınevleri tarihi sahada bilhassa Sultan Abdülhamid’le ilgili olarak ciddî bir neşriyat faaliyeti yapmaktadırlar. Bu yayınevlerine yakınlığı bilinen Ömer Faruk Yılmaz’ın Bediüzzaman’a da yer verdiği Abdülhamid’le ilgili eserini son bölümde kısaca tahlil edeceğiz. 

Bediüzzaman’a karşı sağlığında en mühim itiraz ise üçüncü olarak zikrettiğimiz Şeyh Abdülhakim Arvasi’den gelmiştir. Abdülhakim Arvasi, Cumhuriyet devrinde, 1924 yılında medreselerin kapatılması üzerine İstanbul merkez vâizliğine tayin edilmiştir. 1925’te tekkeler kanunen kapatılmış olmasına rağmen kendisinin ömür boyu Kaşgarî Dergâhında oturmasına müsaade edilmiştir. 1930’da da yaş haddi geldiği halde Bakanlar Kurulu kararıyla vazifesi uzatılmış ve Eyüp Sultan, Fatih, Bayezid, Ayasofya ve Beyoğlu Ağa Camii’nde vaazlarına devam etmesine senelerce müsaade edilmiştir. 

Arvasi’nin en meşhur talebeleri Necip Fazıl Kısakürek ve Hüseyin Hilmi Işık’tır. Necip Fazıl’ın Bediüzzaman’a karşı zaman zaman tezâhür etmiş olan muhâlefetinin muhtemelen Şeyhi Arvasi’den tevârüs etmiş olduğu düşünülebilir. Ayrıca, Necip fazıl’ın Sultan Abdülhamid’le ilgili “Ulu Hakan” telâkkisi ve bu anlayışı siyâset zeminine taşımasındaki rehber/öncü rolü de nazarı itibara alınmalıdır. Bilindiği gibi M. Zahid Kotku Efendi gibi o da Millî Nizam Partisi’nin teşkilinde mühim bir rol oynamıştır. Millî Görüş olarak bilinen bu siyâsi çizgide “Ulu Hakan” anlayışı siyâsî İslâmın güçlü bir figürü olarak gayet faal bir tarzda istimâl edilmiştir. Bu hususta Bediüzzaman’ın, “ Gizli münafık zındıkların garplılaşmak bahanesiyle siyaseti dinsizliğe âlet yapmalarına mukabil, bir kısım dindar ehl-i siyaset, dini siyaset-i İslâmiyeye âlet etmeye çalışmışlardı. ”48 şeklindeki tesbitinin de nazara alınması önemlidir.

Arvasî’nin diğer bir meşhur müridi olan Hüseyin Hilmi Işık Efendi’nin takipçisi durumundaki bazı medya kuruluşları ve gazetelerde de Bediüzzaman’a muârız olan neşriyata zaman zaman tesadüf edilmektedir. Bu tezahürlerde de aynı şekilde, Hüseyin Hilmi Efendi’nin de şeyhi olan Abdülhakim Arvasi’nin tesirini görmek Velhâsıl, Bediüzzaman’ın Abdülhamid karşısındaki tavrının yanlış anlaşılmasını netice veren bir takım peşin hükümlerin zuhurunda, mesleki taassubların, meşreb farklılıklarının ve siyâsî tarafgirliklerin mühim bir tesir icra ettiği gözardı edilmemelidir. 

Bediüzzaman’ın, “ Müslümanların nereden ve kimden olursa olsun istifâdelerine taraftar olmak ” tarzındaki telâkkisini bildiğimizden, bu hususları bahis mevzuu etmekteki maksadımız ehli diyânet mâbeynindeki ârızî ihtilâfları tazelemek değildir. Bilâkis, Bediüzzaman’ın Abdülhamid karşısındaki tavrının doğru anlaşılmasına ve bu suretle ihtilâfa sebeb olan bir takım yanlış değerlendirmelerin ta’dil ve tashihine katkı sağlamaktır.

Okunma Sayısı: 5710
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Salihoğlu

    18.7.2015 22:05:10

    Çok teşekkürler.Bildiğimiz konuların Gazete'de neşredilmesinin önemli olduğuna inanıyorum.Şunun için Bediüzzaman'ın Sultanı ve idaresini nasıl değerlendirdiği konusu son derce önemlidir.Zaman zaman deniyorki Bediüzzaman Sultandan özür dilemiştir v.s....Verdiğniz bu emeğin önemli olduğunu düşünüyorum.Binler teşekkürler...

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı