28 Ekim 1923 günü bakanlar ile ilgili bir kriz vardı. Hükûmet kurulamıyordu. Bu krizi aşmak için M. Kemal “Beyler yarın cumhuriyeti ilan edeceğiz” dedi ve cumhuriyet ilân edildi.
Bu hadise normal gibi görülebilir, cumhuriyetin ilânı da…
Ancak öteden beri cumhuriyetin ilânı, zamanlaması ve başka hedefleri gözetmesi bakımından dikkate değerdir, ki bir sene sonra hilafetin ilgasıyla mesele anlaşılmıştı.
Keza, Şeyh Said, Dersim, Menemen hadiseleri vs tek partinin arayıp da bulamadığı fırsatlardı. Hadiselerin akıbeti yüz binlerce insanın asılmasıyla neticelendi, ki plân ve projeler bir bir hayata geçiyordu.
AKP de geldiği günden beri hem krizleri yönetti hem de o krizlerden nemalandı.
Bir şiirle! 4 ay hapis yatıp kasetle iktidara geldi.
2007’deki 367 kriziyle ordu gece yarısı E-muhtıra vererek krizi tırmandırdı. AKP bu krizle mağduru oynayıp seçime giderek oylarını 34’ten 46.58’e çıkardı ve Abdullah Gül’ü Çankaya’ya gönderdi.
12 Eylül 2010 referandumu ki anayasa değişikliği bir paket halindeydi.12 Eylülcülerin yargılanmasını engelleyen 15. Maddenin kaldırılması öne çekilerek bir torba yasayla HSYK’nın yapısı değişti, ki 13 yıldır çekilen acıların ve şimdiki yapılanmanın mimarı oldu.
Umumun malı olan Risale-i Nur’u, güya korumak adına devlet tekeline almak ihanetinin önüne “Diyanet bassın” cerbezesini koyan iktidar, abici cemaatleri konsolide ederek büyük bir fırsata çevirdi.
15 Temmuz darbe kalkışmasında da krizi yine müthiş bir fırsata çevirdi.
Suriye’nin ateş çemberinde kalmasında Beşar Esad’la anlaşmayarak ÖSO’nün desteklenmesi neticesinde kan gölüne dönen Suriye’den kaçan mültecilere kapıyı açtı. Bugün milyonlarla ifade edilen mültecileri Avrupa’ya karşı koz olarak kullanıp oradan hem para tahvil etti hem de mültecileri oya dönüştürdü.
Ordu, emniyet, yargı ve STK’ları kendine bağlayan iktidar tek adam rejimine giden bütün yolları döşeyerek, “parlamenter ve kuvvetler ayrılığı sistemi önümüzü tıkıyor, koalisyonlardan bıktık” diyerek Türk tipi başkanlık sistemini referanduma götürerek şaibelerle dolu sandıktan istediğini aldı, ki artık parti devleti olduk.
Bütün bu fırsatlarla devşirilen güce rağmen zaman zaman ayağa dolaşan! iktidar şimdi de AYM’yi hedefine aldı.
En son yaşanan Yargıtay krizi, aslında bunun bir göstergesi.
Yüksek yargıdaki “anayasal kriz”e Barolar ve Meclis’te gurubu bulunan muhalif siyasî partiler tepki koyarken Erdoğan; “AYM bir çok yanlışları arka arkaya yapar hale geldi” dedi ve “AYM’ye yapılan bireysel başvuruların 130 bin olmasına da düzenleme getirilmesini” istedi ki asıl maksad ifşa oluyordu.
Yapılmak istenen ölümü gösterip sıtmaya razı etmek. Asıl maksat AYM’nin yetkilerini kısıtlamak.
Velhasıl; Anayasa değişikliği Meclis’e gelir ve geçerse AYM ve bireysel başvurunun önüne ket vurulacak, dolaysıyla baş ağrıtan AIHM sıkıntısı da ortadan kalkacak.
Var mı tek adam rejimine yan bakan!?