Yüz yaşına giren Türkiye’nin en yaşlı ve ilk partisi CHP, tepedeki kadrolarıyla milletin değerlerine ters düşmüş, 28 seneden sonra DP’nin iktidarıyla muhalefete geçmişti.
73 senedir bir iki koalisyon haricinde iktidar yüzü görememiş, oyları da (Ecevit dönemi hariç) yüzde 25’i geçemeyerek, tarihte ana muhalefet bir parti olarak yerini almıştı hep.
Malum, kurultaylarıyla meşhur olan bu parti, bir çok isimden sonra en son Deniz Baykal’la yoluna devam etmişti.
Deniz Baykal’ın da çekilmesiyle, 22 Mayıs 2010’da Kemal Kılıçdaroğlu başkan seçilmişti. Kimsenin çok fazla tanımadığı, mütevazı, sade bir bürokrat olan Kılıçdaroğlu, maliyeci ve SGK yöneticiliği ile biliniyordu.
Ancak AKP iktidarının 17/25 ve 20 Temmuz zulümleri karşısında Ankara’dan İstanbul’a yaptığı adalet yürüyüşü kitleleri kendine çekmişti. Önceleri Gandi benzetmesi yapılan, daha sonra
etrafına ışık saçan pir, yani üstad anlamına gelen piro lakabı verilmişti.
Kılıçdaroğlu; AKP’nin devlet tekeline aldığı Risale-i Nur’ları AYM’ye götürerek serbest bırakmış, İYİ Parti’ye 15 milletvekili vererek, Meclis’te grup kurdurmuş, 5 sağ partiyle Millet İttifakı’nı kurmuş, bir ilçe belediye başkanı olan Ekrem İmamoğlu’nun İBB, ülkücü kökenli Mansur Yavaş’ın ABB olması için yolunu açmış, millî manevî değerlere sahip çıkmış, muhafazakâr seçmeni kucaklamış, CHP’nin geçmişte yaptığı yanlışlara sahip çıkmayarak helallik dilemiş, dürüst ve sade bir hayat yaşaması gibi daha bir çok özellikleriyle partili partisiz farklı kesimlerin takdirini kazanmıştı.
Ancak seçimlere bir sene kala CB adaylığında onun ismi geçince CHP içinden de itirazlar gelmeye, İYİ Parti’nin masayı devirmesine sebep olmuştu.
Kazanacak aday tartışmaları içinde İmamoğlu olsun, Mansur olsun gibi dayatmalara, Kılıçdaroğlu adaylığını açıklayıp iki BB’ını da yanına alarak sesleri bir nebze olsun kesmişti. Bu arada Alevî diye hor görülmesi onun Akşehir’e, Mahmud-i Hayranî türbesine giderek torunu, dolayısıyla belge niteliğinde Ehl-i Beyt’ten olduğunu söylemesi iyi saatte olsunların rahatını bozdu. Parti içindeki Ulusalcı ve Avrasyacı kanatlar susmuşken depreşmelerine sebebiyet verdi.
Bütün bunlara rağmen seçimlere büyük bir umutla girilirken, sürpriz bir şekilde! iki puanla kaybedilmesi bütün dengeleri alt üst edince kazanacak aday ve değişim tartışmalarını yeniden alevlendirdi.
Bu arada değişimin öncülerinden Ekrem İmamoğlu, güvenip İBB yapan Kılıçdaroğlu’na çekil mesajları vererek İBB’de bazı CHP kurmaylarıyla zoom toplantısında açıkça cephe alması vefasızlık olarak değerlendirildi. Yine İmamoğlu kendisi mahkemelik ve İBB’ye yeniden aday olma baskısından olsa gerek, geride durarak Özgür Özel’i öne sürüp kurultayda kazanmasına sebep oldu.
“Kılıçdaroğlu yaşlı, 13 seçim kaybetmiş, önünü gençlere bırakmalı” gibi yaklaşımlar belki haklı olabilir, ancak kurultay öncesi ve evalinde yaşananlar, usulünce ve de vefa hissine zarar vermeden halledilebilirdi, ancak olmadı.
Kılıçdaroğlu Türk demokrasisine çok hizmet etti. Umarız ki yeni gelen jenerasyon bu misyonu devam ettirir. Cumhuriyetin 2. yüz yılında belki eski yüklerinden kurtulup daha demokrat bir partiye evrilir, ordunun dizginlerini onun! elinden alacağı gibi, parti de dizginlerini onun! elinden alır. Geçmiş asrın ayrıştırıcı, ötekileştirici zihniyetinden azâde olarak bütün farklı renkleri kucaklayan bir siyasetle demokrasi kazanır.
Fakat değişim dedikleri şey, bu günlerde moda olan daha çok Atatürkçülük olmasın?