Bediüzzaman, “bu vatanda şimdilik dört parti var” diyerek her bir cereyanı delil ve akıbetleriyle tahlil edip siyasette olması gereken çizgileri gösteriyor.
Siyaseti Halkçılık istibdada, keyfîliğe, Siyasal İslamcılık, dini siyasete; Milletçiler veya Milliyetçiler, Türklüğü ırkçılığa, unsurculuğa alet ederek en başta halka, dine ve Türklere zarar verebileceğinin altını çiziyor.
Bu tahliller; siyasetle ilgilenmeyen ve arada lüzum oldukça bakan bir âlimin çok ötesinde, asırlar üstü projeksiyonu ve vizyonu olan bir Bediüzzaman okumalarıdır ki, aradan geçen 70 küsur senenin tecrübeleriyle anca anlayabildik.
Demokratlar için ise; diğer üç cereyan gibi haricin tesirinde kalmayarak manası kendine olup ahrar yani hürriyetçiliği esas almasıyla siyasette muktesit mesleği gösteriyor. Diğer üç cereyanın zararlarına karşı Demokratların desteklenmesi gerektiğini belirtiyor. Bu sebeplerle Bediüzzaman’ın desteği ve duasıyla iktidara gelen Demokratları haz etmeyen ve atlarını istediği gibi oynatamayan derin güçler, idareye el koyarak önce memleketin üç kahraman evladını (Menderes ve arkadaşlarını) sudan bahanelerle idam ettiler. Sonra gelen Süleyman Demirel’i, memleketi kalkındırıp demokrasiyi güçlendirdiği için darbeler ve fitnelerle 6 defa aşağı indirdiler.
Hemen her darbe demokratlara yapılmış olup, gelecekteki planlamaları da onları bölmek ve parçalamak üzerine kurdular.
Her seferinde Demirel, partiyi toparlayıp ayağa kaldırmıştı. Demirel, önce Başbakan, Özal’ın ölümünün ardında da cumhurbaşkanı oldu. Demirel sonrası Çiller’in gelmesi ile başlayan ve aşağı doğru iniş-bir kısım konjonktürel etkiler ve 28 Şubat postmodern darbesi-partiyi baraj altına kadar götürdü.
Demirel’den sonra lider kültüne alışık toplum, onun gibi hafızası güçlü, memleketi karış karış bilen, rakamlarla ihtiyaçları sıralayan, (demokratları ayağa kaldıracak) yeni bir lider bulamadığından parti günden güne eriyerek binde birlere kadar geriledi. Yapılan yanlışlarla parti biraz daha küçülünce partinin ağır topları farklı saiklerle başka partilere dağıldılar.
28 Şubat post-modern darbesiyle yeniden dizayn edilen siyasette yaşanan zulümlere bir tepki olarak büyütülen AKP’ye, sağdan/soldan siyasetçiler monte edilip büyük umutlar yüklediler. AB kriterleri, demokratik açılımlar, kanunlar v.s. derken tam tersi politikalarla hepsinin içi boşaltılıp gerçek mahiyet ortaya çıkınca, çareler aranmaya başlandı.
20 Temmuz ve 2017 referandumuyla iyice su yüzüne çıkan AKP ajandasındaki despotizm karşısında millet ittifakı kuruldu. Demokrat Parti’nin de içinde olduğu, AKP ve MHP’den kopan partilerle yapılan ittifakta demokrat misyon icra edilmeye çalışıldı ise de 14 Mayıs sonrası şapka düşüp kel göründü. Meğer “devletime karşı son vazifemi yaptım” diyen Akşener ve AKP’den kopan diğer partiler hedefe giderken anlaşılan sarayın dizaynından kurtulamamışlar. Ne İYİ Parti ne CHP içindeki ulusalcı kesim ve ne de AKP eskileri bir umut olarak kurulan Millet İttifakı’nda beklenileni veremediler.
Her şerde bir hayır olduğu gibi, bu ittifakın başarısızlığı da yeni bir kapının açılmasına vesile olacak gibi görülüyor.
Aynen Bediüzzaman’ın 1946’da kurulan DP için “Ahrar Fırkası yine otuz beş sene sonra dirildi, yine uyandı”1 dediği gibi sağa sola dağılan demokratlar bir araya gelmeli ve memleketin en ihtiyaç duyduğu barışı, huzuru, hürriyeti ve yeniden sanayileşmenin önünü açan hamleleri yapacak kadroları bir araya getirmeli.
Bediüzzaman’la bitirelim: “İnşâallah o Ahrarlar, istibdad-ı mutlakı kaldırıp tam bir hürriyet-i şer’iyeye vesile olacaklar.2
1. Hizmet Rehberi
2. Emirdağ Lahikası