"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Ş’ol Cennetin ırmakları

Nahit Topaloğlu
23 Ağustos 2024, Cuma
Şapka Deyip Geçmeyin - 12

Türkçede işaret anlamlı sözler denince ilk akla geliverenler “bu, şu, o, bunlar, şunlar, onlar” dır.

Eskiden “İşbu” biçiminde işaret anlamlı bir kelime çok kullanılırdı. Hani İngilizcedeki “the” gibi. Herhangi bir şey değil, belirli bir varlık için “işte bu” manasına “işbu” kullanılırdı. Şu, denemeyecek kadar yakınsa; bu, diyoruz. İngilizcedeki “the” hassâsiyetini karşılayan “işbu”, kısmen hukuk yazışmalarında hayatiyetini korumaya çalışıyor; aslında maalesef can çekişiyor: İşbu belge…

Bu arada, herhangi bir maksatla imtihanlara girecek olan okuyucularımız için hap şeklinde bir dilbilgisi formülü:

İşaret manası taşıyan söz, sıfat değilse zamirdir. Peki, sıfatı nasıl tanıyacağız?

Sıfatın şartı 3’tür. İkisi içinde (kelimenin kendisinde ), biri dışında ( kendisinden sonra).

İçindeki şartlar: Necâsetten tahâret!? Pardon, karışıklık oldu. Sil baştan.

İçindeki şartlar: 1. Sıfat tekil olur. (Çokluk eki almaz) 2. Sıfat yalın olur. (Hâl eki almaz)

Dışındaki şart: Kendisinden sonra isim gelir.(sıfat tamlaması)

Kısaca; tekil, yalın, isim.

Çokluk eki aldığından “bunlar, şunlar, onlar” zaten sıfat olamaz, daima zamirdirler. Bu, şu, o; tekil ve yalın oldukları için hem sıfat, hem zamir olabilirler. Kararımızı 3. şarta bakarak vereceğiz. Kendisinden sonra gelen isimle tamlama kurmuşsa sıfat, değilse zamirdir.

Bu kitabı okudum, sıfat; bunu okudum, zamir.

İşaret anlamlı sözden sonra virgül varsa sıfat olamaz, çünkü 3. şart yok. Yani isimle tamlama kurması önlendi.

O, kitaba bakmadı; şahıs zamiri.

O kitaba bakmadı; işaret sıfatı.

* * *

Bu: En yakındaki kimse veya şey için kullanılır: Bu kitabı al.

Şu: 1. Bu, kelimesine göre biraz uzak olanı, çok uzakta olmayan kimse veya şeyi işaret için kullanılır: Şu çocuk neden gülüyor?

2. Herhangi bir mesafe ifadesi taşımadan işaret için kullanılır: İnşaallah şu yolculuktan bir dönsün de…

O: 1. Tekil üçüncü şahsı gösterir.

2. Uzakta olup hakkında konuşulan kimse veya şey için kullanılır:

O günü unutamam. (işaret sıfatı)

Onu en son şu ağacın dalları arasında öterken gördüm. (işaret zamiri)

Onun tatlı sohbetleri unutulur mu? (şahıs zamiri)

Gerçi hem mekân hem de zaman bakımından uzaklık-yakınlık izâfîdir. Üstadımızın bu husustaki ifadeleri ne kadar saadet-bahştır:

“Birimiz dünyada, birimiz ahirette, birimiz şarkta, birimiz garbda, birimiz şimalde, birimiz cenubda olsak; biz yine birbirimizle beraberiz.”

Ya ismi yıllarca gizli kalmış şairemizin ciğersûz mısraına ne dersiniz?

“Men tâ senin yanında dahi hasretim sana”

* * *

“Şu” lâfzı, bir kardeşimizin iddia ettiği gibi pekiştirme falan yapmaz. “Bu” ile işaret edilenden daha uzak olan kişi veya şeyler için “şu” kullanılır, hepsi o kadar. Dolayısıyla pekiştirme yaptığını sanarak metni “şu” sözleriyle doldurmak, anlaşılmaz hâle getirmekten başka bir işe yaramaz.

Bazı durumlarda işaret edilenin “herhangi bir” şey olmadığını yani nekre değil marife olduğunu ifade için -İngilizcedeki “the” gibi- “işbu” kullanabilirsiniz. Tabiî metni “işbu”larla boğmaya da gerek yok. “Derman hadden geçerse, dert getirir, öldürür.” (ESDE)

İşaret sözlerinden birini tercihimiz, tamamen bizim uzaklık idrakimize bağlı olarak değişir. Öyle ki mesafe algımız şu’nun sınırlarından uzak, o’dan da yakın, yâni şu-o arası bir şey ise bu sefer “ş’ol” kullanılabilir. Hassas bir uzaklık idrâki!

“Ş’ol Cennetin ırmakları” lâfını ben söyleyemem. Söylesem “Haddini bil densiz!” diyene “Sövene dilsiz gerek/Dövene elsiz gerek” diye yutkunmalıyım.

“Bu Cennetin ırmakları?” Yunus bile diyememiş böylesini. Hattâ “Şu Cennetin ırmakları” bile dememiş Yunus. İdris (as) gibi de Cennete girmemiş ki Cennet için, “bu” desin. Cennet inancı, tamamen gaybî de kalmamış; “O Cennetin ırmakları…” diyerek ayne’l-yakînine küfran-ı nimet mi etsin? Muvazeneye bak:

Ş’ol Cennetin ırmakları / Akar Allah deyû deyû!

* * *

Şapka hatasına kısa temasla hitam:

“Huzurda duruyor cümle alem / Secdeye var kulsan madem!”

Şair kardeşim! Huzurda duran mevcudatı “alem”ler ile sınırlamak olur mu? İnsan, arzın halifesi olarak bütün mevcudatın ubudiyetlerini tahiyyatta Cenab-ı Hakk’a takdim etmekle vazifeli değil mi?

Huzurda duran sadece “alem”ler değil, bütün “âlem”dir.

Boşuna mı diyoruz: Şapka deyip geçmeyin!

Okunma Sayısı: 837
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Mustafa Er

    24.8.2024 00:37:11

    Amin Nahit ağabey. İlk yorumumda da isminizi yanlış yazmışım. :) "Kusurunu görmemek, o kusurdan daha büyük bir kusurdur. Ve kusurunu itiraf etmemek, büyük bir noksanlıktır. Ve kusurunu görse, o kusur kusurluktan çıkar. İtiraf etse, affa müstehak olur."

  • Hüseyin Şahin

    23.8.2024 19:00:01

    Alem, âlem, âlemler... Şapka deyip geçmemek gerekiyor.. Bazan de iş işten geçtikten sonra anlaşılıyor.. Safiyeyi, kafiyeye feda etmek istemeyenler için tabi ki...

  • Nahit Topaloğlu

    23.8.2024 16:39:22

    Yunus'un niçin "Ş'ol Cennetin..." dediğini, mısrâdaki "ş'ol" sözünün mânâ inceliğini işleyen (söyleyen) olmamış sanırım. Çok araştırdım, taradım. Ne Google, ne Yahoo kaldı. Hatta CHATGBT'de tarattırdım; bir yükleme var mı diye.Fakat makalemde işlediğim tarzda bir incelik, kimsenin dikkatini çekmemiş gibi. Güneş altında söylenmedik şey kalmasın, bu hakikat de söylensin diye belki, makaleyi yazmama vesile olan kardeşimizden de Allah râzı olsun!

  • Semanur Tunoğlu

    23.8.2024 14:42:40

    Şu ifadesini her sözcüğün başında kullanmak üslub-u beyan olmasa gerektir.

  • Nahit Topaloğlu

    23.8.2024 12:17:50

    Mustafa kardeşim, mısrânın sahibi sizmişsiniz demek. Ben gazetemizde gözüme çarpan sehivleri (bilhassa şapka ve anlatım kusuru ile ilgili olanları) isimsiz olarak kaydederim bilgisayarıma. Gerektiğinde yazı serime misal olarak alırım. Bazı kardeşlerimiz, ben isim zikretmeden kullandığım kendi cümlelerini tanıyıp özelden fakire yüklenirler. Yâhu isim yok, tarih yok ve bir hata var. Allah râzı olsun diyeceğine... Siz âl-i cenâblık göstermişsiniz. Mısrânın sahibi olduğunuzu da belirterek hakkı teslim etmişsiniz. Tebrik ediyorum kardeşim. Rabb'im kalemine kuvvet, ilhâmına bereket ihsan buyursun. Âmin. Bâki selamlar. FÎ emânillah!

  • Orhan Ali YILMAZ

    23.8.2024 11:15:55

    Şu güneş altında söylenmedik söz yoktur; fark, yalnız şu üslûb-ü beyan iledir vesselâm...

  • Mustafa Er

    23.8.2024 09:55:10

    Şapkayı şiirde şapkalı kullanmışız ama orada gözden kaçmış sanırım. Cümle âlem derken referans olarak şurayı almıştım.. Semavatta binler âlem var. Yıldızların bir kısmı, her biri birer âlem olabilir. Yerde de her bir cins mahlukat birer âlemdir. Hatta her bir insan dahi küçük bir âlemdir. رَبُّ الْعَالَمِينَ tabiri ise, 'Doğrudan doğruya her âlem, Cenâb-ı Hakkın rububiyetiyle idare ve terbiye ve tedbir edilir. Tabi şapka olmayınca anlam bozuluyor.

  • Mustafa Er

    23.8.2024 09:09:28

    Son kısımdaki uyarınız için teşekkür ederim Nihat ağabey.. :)

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı