Değerli bir yazarımıza, yazısında yaptığı bir şapka sehviyle ilgili özelden yazmıştım: “… kardeşim, ‘Fikirleriyle başkalarını etkilemeye çalışanlar çoğalmalıdır. Buna kamuoyu (efkar-ı amme ) denir.’
Şapka deyip geçmeyiniz. ‘Efkar’ çok fakir demektir. ‘EFKÂR’ olmalı. Bâki selam ve muhabbetler kardeşim. Fî emânillâh!”
Yazarımızın cevâbı:
“Eyvallah abicim, yazdığım şekildekini [efkar-ı amme] umumun çok fakirleri olarak anlayacak ve dolayısıyla yazımı yanlış anlayacak okuyucum yoktur diye düşünüyorum.”
***
Şapka Deyip Geçmeyin-1 ve 2’de (28 Mayıs ve 4 Haziran 2024) şapkanın mutlaka kullanılacağı durumlarla kat’iyyen kullanılmaması icap eden yerleri ifade etmiştik. Zaman zaman da karşılaştığımız hatâlı misalleri dikkatlerinize sunmaya devam ettik.
Üstadımız gibi “…ya mütalâa olunmamış veya sû-i tefehhüme uğramış olduğundan, tekrarına mecbur oldum.” diyerek tekrarlıyoruz.
Değerli yazarlarımız! “Şapka deyip geçmeyin!” diye başınızı ağrıtmamız, sadece mânâ yanlışı için değildir. Sözünü ettiğimiz cümleyi [Fikirleriyle başkalarını etkilemeye çalışanlar çoğalmalıdır. Buna kamuoyu ( efkar-ı amme ) denir.] okuyanların káhir ekseriyeti şapkasız “efkar” lafzının “çok fakir” anlamına geldiğini bilmeyebilirler. Bilenler de mezkür cümlede “kamuoyu” lafzına parantez olarak yazıldığı için “efkar” sözüne “çok fakir” diye mânâ vermezler. Fakat işin bir de telaffuz ciheti var:
K,g sessizlerinden sonraki sesli harflerin üzerine şapka konursa bu heceler ince; konmazsa kalın okunur: gâvur (ince), gálip (kalın uzun); kâtip (ince uzun, kefle), kátil (kalın uzun, kaf ile).
İnce okunmasın diye k,g’den sonraki sesli üzerine şapka konulamadığı durumlarda ilk hece kalın ve uzun okunacaksa, k,g’den sonraki sesliye özel işâret koyulur. Nurlarda bu kabil kelimeleri eskiden özel işaret koyulmuş olarak kádir, kátil, gálip, gáye diye yazılmış görürdük. Şapkalar uçunca bu kabil hususî işaretler zaten mevtâ olmuştu. Kardeşlerin ikaz ve tespitleriyle bu özel işâretler gün be gün Ba’sü ba’de’l-mevte mazhariyetle Nurun kelimelerinde yerlerini almaya başladılar. Fakat yol uzun, kelimeler de hayli fazla.
“Efkar”ı şapkasız yazarsanız “k” ünsüzü kalın okunur. “Efkâr” diye şapkalı yazarsanız, ilk mektebi bitiren bir talebe bile manasını bilmese dahi k’yi ince, kelimeyi de doğru okur.
Bir yazarımız da şöyle yazmış:
“…bizim şu halk dilinde “gâvur” diye nitelediğimiz, öylece “tesmiye” ettiğimiz, şu “kâhir” ekseriyeti Hristiyanlardan “müteşekkil” bir devlet olan,(Güney Afrika Cumhuriyetine) nasip oldu.”
Kullanılmayacak yerlere şapka koyup diksiyon hatâlarına sebep olmaktaki sebâtı(!) dikkat çeken bu yazarımız, “KÂHİR” diye yazarak ciddî bir diksiyon pürüzüne yol açmıştır.
Gene aynı yazarımız bir diğer yazısında “...onun için, âyet-i kerimede, kelime onu ifade etmek için şu ‘Ma’rife’ olarak değil, şu ‘Nekrâ’ olarak gelmiştir ki, bu ‘bilinçli’ bir tercihtir ...” diyerek şapkasız yazılması gereken kelimeye -bilinçli bir tercihle- NEKRÂ diye şapka giydiren yazarımız, şu hatâyı, şu inatla, şu yapmaktadır nedense.
Şapka meselesinin bir yönü mânâ ile ilgili olabiliyorsa da diğer ciheti telâffuzla alâkalıdır. Şapka ihmalinin nasıl bir telaffuz hatâsına yol açtığının en bâriz misalini Nur derslerinde HAŞİYE lafzında görmekteyiz.
Düzce’de, ders esnasında şapka kaynaklı telaffuz hatası olduğunda –muhatap hazmedebilecekse- kardeşlerden biri “Orada şapka var mı?” diye lâf atar ortaya. Bu ikazla, dağılmaya yüz tutmuş dikkatler tazelenir, hem de hatâlı bir telaffuz söz konusuysa düzeltilir.
İşte şapka hassasiyetinin yüksek olduğu Düzce’mizde bile yıllarca kelimeyi şapkasız görmüş olmanın neticesi zuhur eden alışkanlığın tesiriyle HAŞİYE kelimesinin ilk hecesi kısa okunabilmekte. Bu telaffuz hatâsını yapanların hepsi müptedî de değil. Nurları, mezkür kelimenin HÂŞİYE diye doğru yazıldığı Sinan matbaası basımıyla okumaya başlayan, kelimeyi 80’lere kadar HÂŞİYE diye şapkasıyla doğru okuyan kardeşlerimiz dahi, kelimenin başından şapkayı uçurduğumuzdan beridir, HAŞİYE’nin ilk hecesini diksiyon sehviyle kısa okumaktalar. Yeni basımlarımızda kelimeye şapkası iade edilmiş ise de yerleşen hatalı telaffuzlar kolay terkedilmiyor. Hele kişi uyarılmazsa kendi hatâsının farkına bile varmıyor.
Ben, ABD’den söz ederken AMARİKA diyormuşum. Farkında değilim tabii. Hatun uyarmıştı:
-Niçin AMARİKA diyorsun, bir sebebi mi var?”
- ?… (“Aa öyle mi diyorum?” anlamına geliyor!)
Bir yanlış telaffuz dile yerleşti mi, kolay düzelmiyor. Ağzımdan hatalı kaçırıveririm diye ABD demeyi tercih ediyorum genellikle.
Elhâsıl, nasıl olsa mânâ anlaşılıyor diyerek şapka ihmâlini sürdürmeyelim. Kur’an’ın tecvidli okunması ne kadar müstahsen ise, onun mânevî tefsiri Nurların da düzgün diksiyonla okunması o ölçüde güzel değil midir?
***
Şapkadan bahsediyorken sanırım pek bilinmeyen bir hususu da izah edelim. Aynı kelimeyi bazı yerlerde şapkalı, bazı cümlelerde şapkasız yazmam bir edebiyatçı kardeşimizin dikkatini çekmişti:
- Aynı kelime, niçin cümlenin birinde şapkalı, diğerinde şapkasız yazılıyor?
Ek almamışken şapkasız yazılan fakat sesli ile başlayan ek alınca başına şapka takan kelimeler vardır ki sayıları epeyce fazladır: “hesap, hesâb-ı; hayat, hayât-a; sual, suâl-in; hal,
hâl-im; derman, dermân-ım; ferman, fermân-a; hitam, hitâm-ın; israf, isrâf-ı ; husus, husûs-u ; vuzuh, vuzûh-a; an, ân-ı; zaman, zamân-ın; cevap, cevâbı, sebat, sebâtın…”
Bu kelimeler sessizle başlayan takı aldıklarında şapkasız yazılırlar: hal-den, hesap-ta, hayat-lar…
Bir de görünüşte bu açıklamalara uymayan, ek almadığı halde bir yerde şapkasız, başka yerde şapkalı görebileceğiniz kelimelerle karşılaşabilirsiniz. Bu kabil kelimelerin başında -Nurlarda da en çok karşılaştığınız- “sıfat-sıfât” gelir. Sesli ile başlayan ek de almadığı halde niçin bir cümlede sıfat, değerinde sıfât?
Bunun sebebi, Arapça “sad,fe,te” diye 3 harfle yazılan, “nitelik, hal, vasıf” anlamdaki SIFATın şapkasız; aynı kelimenin çoğulu olan “sad, fe, elif. te” diye 4 harften oluşan “sıfatlar” anlamındaki kelimenin SIFÂT diye şapkalı olarak yazılıyor olmasıdır.
Asâ-yı Mûsâ’dan iki misal:
“… bütün isimleriyle ve SIFATlarıyla ‘Evet âhiret vardır ve sizi oraya sevk ediyorum’ ferman ediyor.”
Bu cümledeki SIFAT tekil olduğundan çokluk anlamı için –lar eklenmiş.
“… ve vahdetine ve SIFÂT ve esmâsına deliller ile isbat suretinde öyle şehadet etmiş ki…”
Bu cümlede ise kelimenin çoğulu olan SIFÂT (sıfatlar anlamında) kullanıldığından şapkalı yazılmış.
İşte böyle!
Ne diyorduk? Şapkadan geçin, şapka deyip geçmeyin!