Her galat, galat-ı meşhur addedilebilir mi?
Biraz da “Galat-ı meşhur, lügat-ı fasîhden evlâdır.” sözünden bahsedelim. Bu cümlenin aslı şudur:
“Galat-ı meşhur sahîh-i mehcurdan evlâdır.” (mehcur: terkedilmiş, aslı unutulmuş)
Kerküklü Ahmed Ziyâeddîn, Lâtinize ettiğim Mecmu’am adlı galatât kitabında şöyle der:
“Galat-ı meşhur sahîh-i mehcurdan (terkedilmiş, aslı unutulmuş) evlâdır.” deniyor. Bu pek doğrudur lâkin bir kere düşünelim; her galat, galat-ı meşhur addedilebilir mi? Lügat ve kavâidden bîhaber olanların telâffuz ve tahrirleriyle muharreratta zuhur eden galatâta ‘meşhur’ demek, câiz midir? Elbette değildir.”
Neymiş? Lügatlerde kelimenin nasıl yazıldığını bilmeyenlerin yaptıkları yazım ve telaffuz hatalarına “galat-ı meşhur” denmezmiş. (Yâni NEKRÂ galat-ı meşhur olamaz.)
“Galat-ı meşhur sahîh-i mehcurdan evlâdır.”
Bu söz, insanoğlu tarafından istismar edilmiş, ilk önce “Galat-ı meşhur, lügat-ı fasîhden evlâdır.” şekline sokulmuş. Sonra da kişiler, yaptıkları hatâlara kılıf olarak bu söze sığınmışlar. Ben hatâ yapmışım, demeyi enâniyetlerine yediremeyenler “Galat-ı meşhur, lügat-ı fasîhden evlâdır.” sözüne sarılmışlar.
Fasih: Güzel, âhenkli, açık ve anlaşılır şekilde düzgün ve yanlışsız söylenen (söz), fesâhatle söylenen (söz);
Evlâ: Daha uygun, daha iyi, daha lâyık, yeğ, müreccah anlamlarına gelmekte.
Şimdi, yanlış olarak bu hükmün şümûlüne sokulmak istenen hatâlı birkaç deyim görelim:
*“Saatler olsun.” yanlış; “Sıhhatler olsun.” doğru.
*“Güzele bakmak sevaptır.” yanlış; “Güzel bakmak sevaptır.” doğru.
*“Göz var, nizam var.” yanlış; “Göz var, iz’an var.” doğru.
*“Şok olmak” yanlış; “şoke olmak” doğru.
*Zürâfanın düşkünü, beyaz giyer kış günü.
Zürâfa: Afrika’da yaşayan, uzun boylu, çok uzun boyunlu, derisi alacalı, otçul hayvan.
Doğrusu:
ZÜREFÂnın (zarif kişiler) düşkünü, beyaz giyer kış günü.
Zarâfeti abartanların düştüğü komik durumu ifade etmek için kullanılan bu güzel deyim, önce berbat bir hâle sokulup, zürâfalara gömlek giydirilmiş (hem de beyaz), sonra da bu berbat galat cehâletle yaygınlaşarak, meşhur olmuş. Sonra da bu fecî hatâ; fasih yâni güzel, âhenkli, açık, anlaşılır ve yanlışsız olan aslından evlâ (daha uygun, daha iyi, daha güzel) denilip cehalet taçlandırılarak “tüy” dikilmiş, “Galat-ı meşhur, lügat-ı fasîhden evlâdır!” denmiş.
Ve minel acâip! Şimdi bu berbat galat, hakikaten meşhur olduğu için, aslından evlâ! Öyle mi?
Sadece zâtına mahsus imlâ yanlışını müdâfaa için “Galât-ı meşhur, şu lugât-ı fasîh’den evlâdır.” diye savunan bir kişinin, hakikaten meşhur olan Zürâfaya beyaz gömlek giydirilmiş olan galatı, fasih, yok yok, fasihten de evlâ bulacağı açıktır. (Yazarımızın cevabından iktibas olduğu için “Galât , lugât, fasîh’den” gibi imlâ yanlışları hatâlı biçimleriyle aynen nakledilmiştir.)
“Galat-ı meşhur” olup da fasîhinden asla “evlâ” denilemeyecek diğer bir berbat galat:
*Aptala malum olur.
Aptal: Davranışlarını kontrol etmekten âciz, zekâsı kıt (kimse), bön, alık, budala.
Doğrusu:
“ABDALa malum olur.”
Abdal: Derviş, Allah’a yakın kişi, velî.
Bir şeyin olacağını önceden sezen kimselere, takılma maksatlı, “Apdala malum olur.” derler. Halk arasında bu kişilerin olacakları önceden bildiğine ve haber verdiğine inanılırdı. Zaman içinde bu söz APTALa dönüştü ve cehaletten beslenerek yaygınlaştı. Ah, şu insanoğlu! “Abdal” ı APTALlaştır, sonra da fasihinden evlâ diye servis et.
Kirpi, yavrusunu “pamuğum” diye severmiş. İnsanlara hatâları sevimli geliyor demek!
Galat-ı meşhur olup fakat asla fasîhinden evlâ olmayan bir misal daha:
*Altı kaval, üstü şişhane.
Doğrusu:
Altı kaval, üstü ŞEŞHÂNE
Genelde birbiriyle uyumsuz parçalar ve kıyafetler için kullanılan bu deyimde geçen “şişhane”, aslında “şeşhâne”dir.
Eskiden içi düz bir boru gibi olan namlulara “kaval” deniyordu, sonradan kavalın yerini altı adet yivli namluyla, nişan almayı kolaylaştıran “şeşhâne”ler aldı (şeş: altı).
Birbiriyle ilgisiz parçaların bir arada kullanılmasına, bu iki silah arasındaki farka gönderme yapılarak “altı kaval, üstü şeşhane” denilir oldu.
Şimdi de hakikaten galatı, fasîhinden evlâ olan bir galat-ı meşhur misâliyle mevzûu kapatalım:
*“Su uyur, düşman uyumaz.”
“Akan suyun bile uyuduğu düşünülebilir ancak düşman hep tetiktedir; tedbiri elden bırakmamak gerekir.” anlamına gelen bu atasözünün aslı “SÜ uyur, düşman uyumaz.” şeklindedir.
Eski dilde “asker” anlamına gelen “SÜ”, zamanla su’ya dönüştü ve bu şekilde kullanılır oldu. Fakat hakikaten galat olan bu ifâde, iletmek istediği mesaj açısından orijinalinden daha güzel olduğundan “Galat-ı meşhur, lügat-ı fasîhden evlâdır.” övgüsüne bihakkın mâsadak olmuştur.
Kelimeye giydirilen yanlış bir şapkadan çıkan “galat”ın ahvâli işte böyle!
Boşuna demiyoruz: Şapkadan geçin; şapka deyip geçmeyin.