İnsanın, kendi sehivlerini kolay göremeyişi sebebiyle yazdıklarımı demlenmeye alır, zaman zaman kontrol ederim. Gene de gözümden kaçanlar olur, başka bir kalem erbabına okuttuğumda ortaya çıkar hatâlarım.
Gazeteye gönderene dek, ne kadar demlenmiş, kontrolden geçmiş de olsa, Makale Tetkik’e gönderdiğim yazımı e postamdan -sanki başka birinin yazısını okur gibi- tekrar okuduğumda anlatım bozukluğu değilse de, gözüme çarpan noktalama, imlâ pürüzleri olursa, o yazıyı düzeltip öncekini yok saymaları ricasıyla tekrar gönderirim.
Bütün bu titizlenmelere rağmen kimi sehivlerimi, ancak gazetede yayımlanınca fark ettiğim olur veya bir okurumuz ikaz eder. Hemen Yasin Kuvvetli kardeşime ekşirim: “Şuradaki sehvimi internet portalinde düzeltir misin?” diye. Allah râzı olsun, düzeltiverir. Nitekim 9 Kasımdaki yazımda (Şapka Deyip Geçmeyin 25) bir sehiv yapmışım: “Siyâsette elfaz mânânın zıddıdır.” Oysa metinde kelime “elfaz” şeklinde çoğul değil, “lafız” diye tekil geçiyor. İbareyi tırnak içine almışsanız, o nakilde tasarruf yapamazsınız; bire bir aynen nakletmelisiniz.
Mehmet Soydan’ın e postama gönderdiği maille bu sehvimden haberdar olunca, hemen Yasin kardeşime düzeltilmesi ricasıyla yazdım. Mehmet Soydan’a ise teşekkür ederek, sehivlerimi yorum köşesine de hiçbir “âcaba” olmadan açıkça yazabileceğini bildirdim.
Bir kalem ustası dikkatle incelese, yazılarımda kim bilir ne pürüzler bulabilir. Velhâsıl hatâdan ârî yazabilmek hiç de kolay bir şey değildir. (Ömer Seyfettin’den, Attila İlhan’a namlı ediplerimizin eserlerinde bazen anlatım pürüzleri bulunca talebelerimle incelediğimizi hatırlıyorum.)
***
Yaptığı sehivlerdeki sebatıyla(!) daha önce de çok bâkir konuları işlememize vesile olan şu yazarımız sayesinde, sağ olsun, hiç hesapta olmayan galat konusunu -40 sene sonra- tekrar ele almış olduk.
Hikmet kardeşimiz, yazarın verdiği hakikate mugáyir cevabı bana yönlendirince okumakta olduğunuz bu yazı vücut bulmuştu.
Yazarın yaptığı imlâ sehvi(NEKRÂ) hakkında yazdığı cevap (imlâ hatâlarıyla birlikte) aynen şöyle:
“Üstâdımız Risale-i Nurlar’ın hiçbir yerinde, şu asıl masdar olan olan”terceme” kalıbını kullanmamış.. Hep şu “tercüme” şeklinde istimal etmiştir... Galât-ı Meşhur, şu Lugât-ı Fasîh’den evlâdır vesselâm..”
Efendim, lügat-i fasîhi NEKRE imiş demek ki, fakat yazar bu fasih şeklini değil de kendince “galat-ı meşhur” olduğu iddiasıyla NEKRÂ biçimini kullanmış. Yâni bilerek yapmış. Peki niçin böyle yapmış?
Arapça aslı “terceme” olan kelimeyi Üstadın Nurlarda TERCÜME diye kullanmasıymış sebep. Bu iddiaya göre TERCÜME, galat-ı meşhurmuş. Yazar da işte Üstâda tebaiyeten (hiç alâkası yok tabii) NEKRE kelimesini, galat-ı meşhuru olan NEKRÂ biçimiyle yazmış. Çünkü “Galât-ı Meşhur, şu Lugât-ı Fasîh’den evlâ” imiş.
***
Hani adam kurban kıssasını anlatıyormuş: “Bir gün Hz. Yakub’a rüyâsında oğlu Salih’i kurban etme emri gelir. Bu emre ittibâ için oğlunu kesecekken, mükâfaten Allah gökten bir horoz indirmiş ve ‘Salih’i değil bunu kurban et’ deyince…” Dinleyen zat, dayanamayıp sözünü kesmiş:
-Yanlış söylüyorsun.
-Neresi yanlış?
-Neresi doğru ki? Kurban emri Hz. Eyyub’e değil hz.İbrahim’e geldi. Kesilecek olan da Salih değil İsmail’di. Gökten inen ise horoz değil koçtu.
Evvelâ, “tercüme” lafzı, galat değildir. NEKRÂ yazımının ise galat olduğu çok açıktır ama galat-ı fâhiştir. Hiçbir lügatte NEKRÂ diye bir kelime bulamayacağınızdan galat-ı meşhur denemez. Yazarımız meşhur etme niyetinde sanırım. Lâkin haber-i vâhidin kıymet-i harbiyesi olmadığı gibi, galat da ferdî kalınca“meşhur” olamaz ki “fasihten evlâ” densin! Olsa olsa galat-ı fâhiştir. Galat-ı fâhiş ağır geldiyse, “dil bilgisinde kural hatâsı yap-mak” mânâsıyla galat-ı tahakkümî olsun.
“Hocam, böyle ferdî bir mesele neden yazınıza mevzu oluyor?” diyenleriniz olabilir. Herhangi birinin -itikádî olmayan- bir hatâsı, beni de sizi de ilgilendirmeyebilir. Fakat bir yazar -maalesef- bile bile sehvini müdafaa için bizim gazetemizde yanlış açıklamalar yapmışsa, sadece beni değil, bütün Yeni Asya câmiasını ilgilendirir.
“Yeni Asya yazıyorsa doğrudur.” demiyor muyuz? Sehivler, inatlara feda edilip yanlış bilgilerle müdafaa edilir de buna göz yumulursa “Bir Zamanlar Yeni Asya Yazıyorsa DOĞRUYDU” demek zorunda kalmaz mıyız?
Mukaddime, lüzûmuna binâen uzun oldu.
(Devam edecek)