Paranın tarihi mi? Hiç ilgimi çekmez diye düşünmüştüm Sinan Canan bu kitaptan ilk bahsettiğinde. Fakat onun ısrarlı tavsiyeleri sonunda merakımı cezbetti ve kitabı okumaya karar verdim. Demek ki tekrarlanan reklamlar gerçekten işe yarıyor.
Normalde kitapları bir an önce bitirip zihnimde ‘tamamlandı’ işareti koymaya alışkın, aceleci bir okuyucuyum. Ancak bu kitap beni farklı bir okuma ritmine sürükledi. Her bölümden sonra durup düşünme ihtiyacı hissediyor, okuduklarımı sindirdikçe zihnimde yeni kapıların açıldığını fark ediyordum. Böylesine faydalı bir kitapla karşılaşmak beni gerçekten etkiledi.
Kitabın bu denli etkileyici olmasının ardındaki sırrı düşündüğümde, üç temel özellik dikkatimi çekti:
Birincisi, kitabın temelinde kelimelerin etimolojik kökenlerine dair titiz bir araştırma yatıyor. Kelimelerin kökenleri arasında kurulan bağlantılar, eserin anlam dokusunu oldukça sağlam kılmış. Buradan kamusu ezberlemenin ne kadar anlamlı olduğunu anlıyoruz.
İkinci önemli özellik, yazarın çok yönlü bilgi birikimine sahip olması. Kitabı okudukça, farklı disiplinlerden beslenen derin bir araştırmanın ürünü olduğunu hissediyorsunuz. Biyolojide ‘kenar etkisi’ olarak adlandırılan, farklı alanları harmanlayarak orijinal eserler ortaya çıkarma yaklaşımı, günümüzde her zamankinden daha değerli. Özellikle yapay zekânın yaygınlaştığı ve ham bilginin değersizleştiği bu dönemde, disiplinler arası bağlantı kuramayan düşünürler geride kalacak gibi görünüyor. Medresetü'z-Zehra projesinin geleceğe ışık tutan vizyonunu da tam bu noktada daha iyi anlıyoruz.
Üçüncü öne çıkan özellik ise yazarın, gereksiz ayrıntılardan kaçınması ve zorunlu bilgilerin ardından eğlenceli anekdotlarla okuyucunun ilgisini canlı tutması. Duyguları harekete geçirmeyen öğretilerin öğrenmeyi sağlayamayacağı bilinen bir gerçek. Tam da bu yüzden, Risale-i Nur gibi eserler akla değil, diğer manevî lâtifelere de hitap ediyor.
Bu kitap, hiç beklemediğim konularda bana paha biçilmez bilgiler kazandırdı. Hatta belki de kitabın adı ‘Kitap Nasıl Yazılır’ olmalıydı.
Son olarak, bu eserden bir alıntıyla bitirmek istiyorum:
“Çok ucuz olduğundan sadece gündelik alışverişte kullanılan bakır paralar, koyun derisinden yapılan meşin adlı keselere konurdu. Kırmızı renge sahip bakır, zamanla oksitlenir ve kesenin dışını da kırmızıya boyardı. Veresiye satmak istemeyen esnafın “para peşin, kırmızı meşin” demesi de işte bu yüzdendi.”