Risale-i Nur Külliyatı’ndan Birinci Söz, içerdiği derin manalar kadar, kullandığı zengin kelime hazinesiyle de dikkat çekmektedir.
Bu kelimelerin kökenlerini incelemek, metnin anlam katmanlarını daha iyi kavramak açısından büyük önem taşır. Zira her kelime, taşıdığı etimolojik mirasla birlikte farklı medeniyetlerin düşünce dünyasına açılan bir pencere gibidir. Bu çalışmada, Birinci Söz’de geçen bazı kelimelerin kökenlerini inceleyerek, metnin dil zenginliğine ve düşünce derinliğine ışık tutmaya çalışacağız.
“Bedevî Arab çöllerinde seyahat eden adama gerektir ki, bir kabîle reisinin ismini alsın ve himâyesine girsin -tâ şakîlerin şerrinden kurtulup, hâcâtını tedârik edebilsin” gibi cümlelerde geçen “adam” kelimesi, insanlığın atası Hz. Âdem’den gelmekte ve “insan” anlamını taşımaktadır. “İnsan” kelimesinin Latincesi “huma- nus”, “humus” (toprak) kökünden türemiştir. Aynı şekilde Latince “homo, homin” de “toprağa ait olan, insan” anlamına gelmektedir. Sonuç olarak, “homo sapiens” terimindeki “homo” da “topraktan gelen insan” anlamını taşımaktadır.
“Yoksa, tek başıyla, hadsiz düşman ve ihtiyacâtına karşı perişan olacaktır” ve “Düşmanın, hâcâtın nihayetsizdir” cümlelerinde geçen “düşman” kelimesi Farsça kökenlidir. Bu sözcük, Avestaca “duş” (kötü, uğursuz) ve “manah” (düşünce, akıl, ruh) sözcüklerinin birleşmesinden oluşur. İngilizce ve Fransızcadaki “dys” (zor, kötü) edatı da “dus” kökünden gelmektedir. Örnek: dystopia, dysfunction, dyslexia.
“Bir çadıra girse, o nâm ile hürmet görür” gibi cümlelerde geçen “nam” kelimesi Farsça kökenli olup “ad, isim” anlamına gelmektedir. Kelime, Avestaca’daki “nâman” sözcüğünden türemiştir. İlginç bir şekilde, İngilizce ve Almancadaki “name” sözcüğüyle aynı kökeni paylaşmaktadır.
“Şu dünya ise bir çöldür” cümlesinde geçen “dünya” kelimesi Arapçadaki “deni” (aşağı, alçak) sıfatından türetilmiştir. Bu kelimenin derecelendirilmiş hali olan “edna” (daha aşağı) kelimesinin dişil formudur. (Evet, Arapçada kelimelerin cinsiyetleri vardır.)
“Evet, bu kelime öyle mübârek bir defînedir ki, senin nihayetsiz aczin ve fakrın, seni nihayetsiz kudrete, rahmete rabt edip, Kadîr-i Rahîm’in dergâhında aczi, fakrı en makbul bir şefaatçi yapar” cümlesinde geçen “dergâh” kelimesi, Farsça “dar” (kapı) ve “gâh” (yer, makam) sözcüklerinin birleşiminden oluşur ve “kapı eşiği” anlamına gelir. Farsçadaki “dar” kelimesi, İngilizcedeki “door” kelimesiyle aynı kökten gelmektedir.
“Belki o bir askerdir, devlet nâmına hareket eder, bir padişah kuvvetine istinad eder” cümlesindeki “padişah” kelimesi, Eski Farsçada “bey, iktidar sahibi” anlamına gelen “pâti” ile “hükümdar” anlamındaki “şah” sözcüklerinin birleşiminden oluşmuştur. Bu kelime ailesi, Latincedeki “muktedir olmak, yapabilmek” anlamlarına gelen “posse, pot” ve İngilizcedeki “power” (güç) kelimesiyle aynı kökene sahiptir. Ayrıca İngilizce “potential” kelimesi de bu ortak kökten türemiştir.
Bu etimolojik inceleme bize göstermiştir ki, Birinci Söz’de kullanılan her kelime, sadece güncel anlamıyla değil, tarihsel birikimiyle de özenle seçilmiştir. Farsça, Arapça, Latince gibi farklı dil ailelerinden gelen kelimelerin oluşturduğu bu zengin örüntü, eserin evrensel mesajını destekler niteliktedir. Ludwig Wittgenstein’ın “Dilinizin sınırları, dünyanızın sınırlarıdır” sözü bu bağlamda daha da anlam kazanmaktadır. Risale-i Nur’un dil dünyası, okuyucusuna yalnızca İslâmî hakikatleri değil, kadim medeniyetlerin düşünce mirasını da sunmaktadır. Bu dil zenginliği, eserin düşünce derinliğinin de bir göstergesidir.
Bu çalışmada incelediğimiz kelimeler, Birinci Söz’ün kelime hazinesinin sadece küçük bir kısmını oluşturmaktadır. Benzer etimolojik incelemelerin, Risale-i Nur Külliyatı’nın tamamı için yapılması, eserin dil ve düşünce dünyasını daha iyi anlamamıza katkı sağlayacaktır.