Fahr-ı Kâinat olan Resûl-i Ekrem’in (asm) tâ asırlar öncesinden haber verip müjdelemiş olduğu kutlu, mübarek bir fetihtir, İstanbul'un fethi...
İstanbul’un fethini kalıcı bir sevinç ve saadete dönüştüren ise, “Fethin Sembolü” olarak kabul edilen Ayasofya’nın camiye çevrilmesidir.
1453’ten 1930’lara kadar cami hüviyeti ile hizmet veren bu mâbed, ne yazık ki seksen yılı aşkın süredir bir başka mâna ve mahiyete bürün(dürül)müş vaziyette.
Yıllarca devam eden restorasyon çalışmasından sonra 1934’te fiilen “müze”ye çevrildi. O gün bugündür, ne ilk hali olan kiliseye çevrildi, ne de fethin nişanesi olan cami hüviyetinde kaldı.
Bugün karşımızda, kendi içinde mateme bürünmüş mahzûn bir mâbed var.
Ne diyelim... En iyisi, sözü Şair Arif Nihat Asya’ya bırakalım:
Ulu mabed! Neye hicrana büründün böyle
Fatih’in devrini bir nebzecik olsun söyle
Beş vakit loşluğunda saf saftık,
Dâvetin vardı dün ezânlarda,
Seni ey mabedim, utansınlar;
Kapayanlar da, açmayanlar da!
Fetih, 29. Kuşatmada
Havası, manzarası, fizikî güzelliği ve bilhassa stratejik ehemmiyeti itibariyle, hemen bütün milletlerin arzu ve iştiyakını cezbetmiş bir belde olması, devlet ve hükümetlerin İstanbul üzerindeki plân ve hesaplarını da büyük çapta etkilemiştir. Hem de asırlar boyu...
İstanbul'u fethetmek, yahut ele geçirmek maksadıyla, gerek Avrupa'dan ve gerekse Asya'dan çok büyük akınlar yapıldı; İstanbul surları önüne kadar gelen kalabalık ordular, aylar süren kuşatmalarla şehri zaptetmeye çalıştı.
Ancak, bunlardan hiçbiri başarılı olamadı ve gerisin geriye çekildi.
Tâ ki, 29. kuşatmaya kadar...
* * *
Evet, muhtelif milletler ve devletler tarafından, önceden tam 28 defa kuşatılmış olan İstanbul, nihayet 29 Mayıs 1453'teki 29. kuşatma ile Sultan Fatih'in komutasındaki İslâm ordusu tarafından fethedildi.
Bu büyük fetih hadisesinin çeşitli safhaları, merhaleleri var. Bunların bir kısmı rahat aşılmış, bir kısmı ise son derece zor ve kritik gelişmelere sahne olmuştur.
İstanbul'un fethi için, gerekli çalışmalara aylar, hatta yıllar öncesinden başlanmış ve o tarihe kadar hiç yapılmayan, daha doğrusu insanlık tarihinin hiç şahitlik etmediği yeni bazı keşiflere, buluşlara imza atılmıştır, 1453’te...
Büyük Şahî toplarının yapılması, havan topunun kullanılması, gemilerin karadan yüzdürülmesi, Haliç üzerinde dubalarla köprü inşa edilmesi, Boğazkesen'in (Rumelihisarı) sür'atle inşâ edilmesi, yürüyen yüksek kulelerin yapılması gibi harikulâde gelişmeler, hep bu fetih hadisesi esnasında meydân-ı zuhûra çıktı.
Bu tarihe kadar yapılan kuşatmaları etkisiz kılan en önemli bir sebep, Bizans tarafından "Rum ateşi" denilen alev toplarının kullanılmasıydı. Suyla sönmeyen, hatta daha da parlayan bu ateş topu, yaklaşan herşeyi yakıp mahvediyordu.
İşte, Sultan Fatih'in mühendisliğiyle yapılan uzun menzilli havan topları, hem bu ateş güllesini etkisiz kılıyor, hem de yıkılmaz denilen kalın surlarda büyük gedikler açtırıyordu.
* * *
Fetihten önceki bu son kuşatmanın en kritik safhalarından birini ise, karadan ve denizden giderek yaklaşan Haçlı ordusu teşkil ediyordu.
Zor durumdaki Bizans'ın imdadına gönderilen iki Haçlı donanmasından biri Tuna'yı aşarak Karadeniz'e ulaşmış, bir diğeri ise Ege Denizi’ne gelerek karaya asker çıkarma hazırlığına başladı.
İşte, bu büyük tehlikenin İstanbul'a yaklaşmasına fırsat verilmeyecek bir zamanlama stratejisinin takip edilmesi icap ediyordu ki, Sultan II. Mehmed Hân da aynen öyle yaptı. Gerekli bütün hazırlıkları tamamladıktan ve birtakım testleri uyguladıktan sonra, bütün kuvvetiyle yüklenerek Bizans merkezini fethetti... Şayet, iki-üç haftalık süre kadar bir gecikme yaşansaydı, İstanbul fethinin de meçhûl bir başka tarihe kalacağı kuvvetle muhtemel idi.
* * *
Son olarak, dünya tarihinin bu ender hadisesini mısralarla anlatmaya çalışan Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın “Fetih Destanı” isimli eserinden bazı iktibaslar yapalım:
Bir sabah fermân ile uyandık İstanbul kıyılarında,
Bir sabah duyuldu, Sultan Mehmed: “Gemilerim karadan yüzdürülsün!
Dağlar Taşlar inledi: “Emret!”
Kızaklarla yarıldı yer, ufuklarca.
Saçılıp zümrüt göklere, gümüş böceklere merhamet,
Acayip pınarlardan, meçhul koruluklardan geçtik,
Zamanımızla durdu iki yanda,
Geçmiş devirler set set,
İlk defa, bu koca dünyâ ilk defa,
Bir şey âşikâr oluyordu bütün milletlere ibret...
***
@salihoglulatif:
Mübarek Ramazan'da
Yeme-içmeyi kestiğin gibi
Dilini yalandan
Gözünü haramdan
Kulağını fenâ şeylerden
Kesmeli-sakınmalısın