Bediüzzaman, 1928-1935 yılları arasında Barla’da bulunduğu sırada el yazması ile 600 bin nüsha Risaleleri yazdırarak bu milletin imanının kurtulmasına çalışmıştır. Bediüzzaman böylece Peygamberimizin (asm) sünneti olan “Okuma Yazma” ve “Elden ele neşretme” hizmetini başlatmıştır.
OKUMANIN VE YAZMANIN ÖNEMİ (5) - M. ALİ KAYA - [email protected]
İKİNCİ BÖLÜM
RİSALE-İ NURDA KALEM ve YAZMA FAALİYETİ
Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri Kur’ân metodunu ve Resulullah’ın (asm) sünnetini ihya ederek ahirzamanın cehaletinden kurtulmanın ancak okumak ve yazmakla mümkün olduğunu bildiği için okumaya ve yazmaya büyük önem vermiştir. Özellikle Kur’ân-ı Kerîm’in okunmaması ve İslâm ilimlerinin öğrenilmemesi için “Harf İnkılâbı”nın yapıldığı ve dinî eserlerin okunmasının yasaklandığı 1928-1935 yılları arasında Barla’da bulunduğu sırada el yazması ile 600 bin nüsha Risaleleri yazdırarak Türkiye’nin bütün illerine göndermiş ve elden ele okunmasını sağlayarak bu milletin imanının kurtulmasına çalışmıştır.
Bediüzzaman böylece Peygamberimizin (asm) sünneti olan “Okuma Yazma” ve “Elden ele neşretme” hizmetini başlatmıştır.
1. Risalelerin Elle Yazılması ve Çoğaltılması
Bediüzzaman’ın talebelerinden Hüsrev Altınbaşak Risaleleri matbaa gibi çoğaltmış, bir ayda on dört büyük mecmuayı yazmış ve Bediüzzaman onu tebrik etmiştir. Bir mektubunda Bediüzzaman şöyle der:
“Aziz sıddık, mübarek, kalemi kerametli kardeşim Hüsrev!
Evvelâ, bana yazdığın fihriste nüshası eczâ-yı Kur’âniye’den sonra, senin yazı san’atında bir şaheserin olduğunu dedirtiyor. Fihriste hakkında sûreten kısa, mânen uzun ve müdakkikâne fıkran fihristeyi senâ ettiği gibi, seni de senâ ediyor. Ve ziynetli güzel yazınız fihristeyi lisan-ı hal ile medhettiği gibi seni de medhediyor. Yazı hususunda tasarrufatın dâhiyânedir diyebilirim… Bu hizmet-i kudsiyenin kitabetinde şâhâne makamın bulunduğundan model vazifesini gören senin nüshaların tam musahhah olmak iktiza ediyor.”
Hüsrev Abinin bu hizmetinin bir inayet-i ilâhiye olduğunu ifade eden Bediüzzaman onun neşir hizmetini de şöyle takdir eder:
“Aziz, hakikatli, gayretli, sıddık kardeşim Hüsrev!
Bu defaki mektubun ve yazdığınız kitablar beni çok mesrur etti ve hakkınızdaki ümidimi kuvvetlendirdi ve bana şu kanaati verdi ki, inayet-i İlâhiye tarafından sen Sözler’in yazmasına tavzif edilmişsin ve o vazifede senin yüksek bir makamın var. Her tarafta âsâr-ı muvaffakiyet görünüyor. Senin yazdığın Risalelere baktıkça o kadar bana ruhlu geliyor ki, benimle konuşuyor, kendi kendini tanıttırıyor, her biri seni gösteriyor. Sana takdir ve istihsanı celbettiriyor. Bundan anladım ki, bu işe sen intihab edilmişsin. Ne senin, ne benim, ne kimsenin hüneri değil; sırf inâyet-i Rabbâniyedir.”
Bir başka mektubunda şöyle der:
“Vefakâr ve fedakâr kardeşim Hüsrev!
(Yazdığın) Bütün kitablarını birden bana hediye ettin. Ben de o hediyemi gayet kıymetdâr bir talebem olan Hüsrev’e hediye ediyorum. Çendan çok yerler benden risaleleri istiyorlar. Fakat Hüsrev’e tercih edilecek değiller. Ben Hüsrev’imi bir şehre değişmem…” (15 Cemaziyelâhir 1351 – 15 Ekim 1932.)
İman hakikatlerini anlatan Risale-i Nurlar’ı Hüsrev Efendi yazarken Adilcevazlı Bekir Ağa’da çerçicilik yaparken bir taraftan da Isparta ve havalisinde köy köy, kasaba kasaba gezerek Risaleleri dağıtıyor ve okunmasını sağlıyordu. Bu örnek diğer yerlerdeki Nur Talebelerini de harekete geçirerek yazma ve neşir hizmeti devam eder.
Bediüzzaman Hüsrev Abinin bu hizmetinin ne derece önemli olduğunu şöyle açıklar:
“Hüsrev, Türk milletinin mânevî büyük bir kahramanı ve bu vatanın bir halaskârıdır ve Türk milleti onun ile iftihar edecek bir halis fedakârıdır ve sırr-ı ihlâsa tam mazhar olduğundan benlik ve riyakârlık ve şöhretperestlik bulunmaması cihetiyle çok hizmet-i vataniye ve milliyesinden bir ikisini beyan etmek zamanı geldi. Bu zat müstesna ve şirin kalemiyle Nurlardan altı yüz Risaleye yakın yazmış ve vatanın her tarafına neşrederek komünist perdesi altında dehşetli ifsada çalışan anarşistliği kırdı ve tecavüzünü durdurdu ve bu mübarek vatanı ve bu kahraman milleti o zehirden kurtarmak için tesirli tiryakları her tarafa yetiştirdi. Türk gençlerini ve nesl-i âtiyi büyük bir tehlikeden kurtarmağa vesile oldu.” (Said Nursî)
Bediüzzaman Hüsrev Abinin şahsında neşir hizmetinde çalışan bütün talebeleri bu şekilde takdir etmektedir.
2. Okuma ve Yazma Fiilİ Allah’ın Birliğine Delildir
Bediüzzaman “Kalemle yazmayı ve insana bilmediklerini öğreten Allah’tır” (Alak Sûresi, 96: 4-5.) âyetinin ifade ettiği bir manayı ve her şeyde “Kalem-i Kudretin” işlediğini şöyle ifade eder:
“Ey vesveseli arkadaş!
Gel, bu azîm sarayın nakışlarına dikkat et. Ve bütün bu şehrin ziynetlerine bak. Ve bütün bu memleketin tanzimatını gör. Ve bütün bu âlemin san’atlarını tefekkür et.
İşte, bak: Eğer nihayetsiz mu’cizeleri ve hünerleri olan gizli bir zâtın kalemi işlemezse, bu nakışları sair şuursuz sebeplere, kör tesadüfe, sağır tabiata verilse, o vakit, ya bu memleketin herbir taşı, herbir otu öyle mu’ciznümâ nakkaş, öyle bir harikulâde kâtip olması lâzım gelir ki, bir harfte bin kitabı yazabilsin, bir nakışta milyonlar san’atı derc edebilsin. Çünkü, bak bu taşlardaki nakşa.1 Herbirisinde bütün sarayın nakışları var, bütün şehrin tanzimat kanunları var, bütün memleketin teşkilât programları var. Demek bu nakışları yapmak, bütün memleketi yapmak kadar hârikadır. Öyle ise, herbir nakış, herbir san’at, o gizli zâtın bir ilânnâmesidir, bir hâtemidir.
Madem bir harf, kâtibini göstermeksizin olmaz. San’atlı bir nakış, nakkaşını bildirmemek olmaz. Nasıl olur ki, bir harfte koca bir kitabı yazan, bir nakışta bin nakşı nakşeden nakkaş, kendi kitabıyla ve nakşıyla bilinmesin?”
(Sözler, 448.)