Her sahada olduğu gibi hayat-ı içtimaiye ve siyasiyede de iki tercih, iki yol yoktur, üçüncü bir yol vardır.
İfrat ve tefrit ortasındaki bu üçüncü yol hürriyetçi olmaktır. Bediüzzaman siyasette de iktisadı, orta yolu ve istikameti takip etmemiz için bize üçüncü yolu göstermiştir.
Meşrutiyet döneminde siyaset dairesinde İttihad-ı Muhammedî Cemiyeti ifratla, İttihat ve Terakki tefritle istikametten ayrılıp zulme saptılar ve pek çokların hukukuna tecavüze sebep oldular. Ahrarlar siyasette istikametli yol olan hürriyeti tercih ettikleri için istikamet üzere kaldılar. Bediüzzaman Ahrarlar’ın takip ettiği üçüncü yolu tercih etti ve onlara hürriyetçi siyaseti tavsiye etti.
Cumhuriyet döneminde Bediüzzaman 1922 yılında Ankara’ya TBMM’ye geldi. Gördü ki iki grup var. Birincisi, TBMM’ye hâkim olan inkılapları yapmak isteyen güçlü bir grup, ikincisi, onların karşısında ifratla hareket eden dinî hissiyatı siyasete alet etmeye çalışan bir grup. Dinin siyasete alet edilmesinin dine vereceği zararı bilen Bediüzzaman istikametli siyaseti takip eden Ahrarları görmediği için ikisine de destek vermedi. Üçüncü yolu takip etti. Bunlarla siyaset yoluyla mücadele edilmez. İman ve Kur’ân hakikatlerini neşretmek gerekir. Zira iman zaafı var. İstikameti göstermek lâzım, dedi.
*
Günümüze geldiğimiz zaman Ankara siyasetinde iki güçlü seçenek var. İfratla dini siyasete alet eden AKP ve tefritle lâikliği hukukun ve siyasetin odağına koyan CHP. Her ikisi ifrat ve tefritle toplumda büyük sıkıntılara ve zulümlere sebep olacak politikaları takip etmektedirler. Siyasette istikamet ve doğru yol olan Bediüzzaman’ın “Ahrarlar 35 sene sonra dirildi” dediği DP’nin devamı olan Hürriyetçi Demokratlar ise bu iki siyasî güç arasında sıkışmış durumda çırpınmaktadırlar.
Siyasette ülkenin çıkış yolu, 1950-1980 yılları arasında ülkeye yaptıkları hizmetlerle de tescillenen siyasette istikameti, halka hizmeti esas alan, barışı ve uhuvveti tesis edecek, din ve vicdan hürriyetini, ilim ve fikir hürriyetini temin edecek olan Ahrar ve Demokratların ülke siyasetine hâkim olmasıdır. İşte Risale-i Nur’dan ve Bediüzzaman Said Nursî’nin (ra) hayatından ders alan Yeni Asya Nur talebeleri ve Yeni Asya Gazetesi topluma bu istikametli siyaseti göstermek ve “Demokratlara nokta-i istinat olmak” vazifesini ifa etmektedirler.
Bunun için Bediüzzaman DP karşısında dindarlığı öne çıkaran siyasî partiler kurmak için çalışan dostu Eşref Edib’e özetle şunları söylemiş ve siyasetlerine destek vermemiştir:
Eşref Edib, kırk seneden beri iman hizmetinde benim arkadaşım ve hakikî İslâmiyet mücahidlerinden bir kardeşimdir. Fakat, Nur Risalelerinin ve Nurcuların siyasetle alâkaları yok. Ve rıza-i İlâhîden başka hiçbir şeye âlet edilmediğinden, mümkün olduğu kadar Risale-i Nur’un mensupları, içtimaî ve siyasî cereyanlara karışmak istemiyorlar. Yalnız, Sebilürreşad, Doğu gibi mücahidler, iman hakikatlerini ehl-i dalâletin tecavüzatından muhafazaya çalıştıkları için, ruh u canımızla onları takdir ve tahsin edip onlarla dostuz ve kardeşiz; fakat, siyaset noktasında değil.1
Bediüzzaman’ın ne kadar haklı olduğunu günümüzde yaşayarak görüyoruz. Nur Talebeleri siyasette üçüncü yol olan, siyasete girmeden Demokratlara nokta-i istinat olup, istikametli siyaseti üçüncü bir alternatif olarak toplumun önüne koymalıdır. Yeni oluşum aramak yerine mevcut teşkilâtları ile milletin gönlünde olan DP’ye destek olunmalı ve “Demokratlar DP’de toplanmalıdır” mesajını vermelidir. Bu mesaj kalbinde demokrasi özlemi ve sevgisi olan ve dağınık durumda bulunan demokratlara yol gösterecektir.
Dipnot:
1- Emirdağ Lâhikası, s. 281.