Bediüzzaman 1878’de dünyaya gelmiştir. Vefatı ise 23 Mart 1960 tarihidir. Peki, bu iki tarih arasında dünyada ne gibi gelişmeler ve değişmeler yaşanmıştır? Buna bakmak gerekir.
1876 Kanun-i Esasî ile padişahın yetkileri kısıtlanarak parlamenter sisteme geçilmiştir. İslâm dünyası böylece hürriyetçi demokrat sisteme geçmiştir.
1877 Osmanlı-Rus savaşında Ruslar İstanbul Yeşilköy’e kadar gelmiştir. Bunun üzerine olağanüstü hal ilân eden padişah Abdülhamid Meclis-i Mebusan’ı tatil etmiş ve Yıldız Sarayına çekilerek ülkeyi idare etmeye başlamıştır. Bediüzzaman işte bu tarihte dünyaya teşrif etmiştir.
**
1907 Bediüzzaman İstanbul’a gelir. Bütün ulemaya meydan okuyarak ilmî üstünlüğünü kabul ettirir. Siyasî ve içtimaî hayatta şeriat namına “Hürriyet ve Meşrutiyeti” destekleyen yazılar yazar. Makaleleri pek çok gazetelerde yayınlanır.
1908 Hürriyet ve II. Meşrutiyet ilân edilir. Bediüzzaman “Ey Hürriyet-i Şer’î!” diye hürriyete hitap eder. Nutku basın ve yayın yoluyla her tarafta intişar eder.
1909 “Şeriat İsteriz” diye 31 Mart Hadisesi meydana gelir. Bediüzzaman yatıştırıcı rol oynar, ama Divan-ı Harb-i Örfî’de yargılanır ve Meşrutiyeti müdafaa eden mükemmel bir savunma yapar ve berat eder.
1910’da doğuya gider Meşrutiyet ve Hürriyeti anlatır ve sorulan sorulara verilen cevaplarla “Münâzarat” isimli eserini yazar. Bu esere “Reçetetü’l-Avam” adını verir. İslâm dünyasının sosyal ve siyasî programını oluşturur.
Sonra Şam’a geçer İslâm dünyasının hastalıklarını teşhis ederek tedavi çarelerini gösteren “Hutbe-i Şamiye” isimli eserini yazar. 1945 sonrası da İslâm dünyasının siyasî ve içtimaî reçetesi olarak bu eserleri tavsiye eder. İslâm dünyasının kurtuluşu bu reçeteyi uygulamakla olacağını ifade eder.
**
1911 İstanbul’a gelir ve İslâm uleması arasındaki ihtilâfı giderecek ve Kur’ân ile Sünnetin doğru anlaşılmasını sağlayacak olan “Usulü’d-Dine” ait “Muhakemât” isimli eserini yazar. Bu eserinde Bediüzzaman “Hadd-i evsatı gösterecek, ifrat ve tefriti kıracak yalnız felsefe-i şeriatla belâğat ve mantıkla hikmettir. Evet, hikmet derim, çünkü hayr-ı kesirdir. Şerri vardır, fakat cüz’îdir. Usul-ü müsellemedendir ki: Şerr-i cüz’î için hayr-ı kesiri tazammun eden emri terk etmek, şerr-i kesiri işlemek demektir. Ehvenüşşerri ihtiyar elzemdir”1 buyurarak İslâm Felsefesinin temel prensiplerini ortaya koyar.
Bediüzzaman bu eserine “Reçetetü’l-Havas” yani ulemanın arasındaki ihtilafı giderecek olan reçete adını verir. Sonra “Mantık” ilmine dair “Kızıl İcaz” ve “Talikat” isimli eserlerini yazar. Böylece ilim adamlarına ve İlâhiyatçılara yol gösterir ve hedef çizer.
**
Peki Nur Talebeleri ne yapmalıdır?
Bediüzzaman’ın hazırladığı bu programı hayata geçirmelidir. Ne diyor Bediüzzaman “Yüz sene sonra gelecek o zat Risale-i Nuru program yapacak.” İşte o zat Bediüzzaman’dır. Son müceddit Mevlâna Halid’den yüz sene sonra gelmiş, programını yazmış ve Nur Talebelerine de bunu icra edin demiş, hedef göstermiştir.
Biz Nur Talebeleri bu vazifenin neresindeyiz?
Dipnot:
1-Muhakemat, Birinci Makale, 5. Mukaddime, s.38.