"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Günahlarını eriten Hacı, Cenneti kazanır

İbrahim Günaydın
16 Ağustos 2024, Cuma
NOKSANSIZ VE İHLASLA GÜNAHLARINI ERİTEN HACI CENNETİ KAZANIR

DİZİ: HAC NOTLARI - 2
İBRAHİM GÜNAYDIN

Hac, sözlükte kastetmek, yönelmek ve ziyaret etmek gibi anlamlara gelir.

Hac ibadetlerinin tamamına “Menâsik” denir.

Kurban kesilen mahalle de “Mensek” denir. Nüsük ise ibadet anlamına gelir.

Aynı kökten gelen nesîke ise; eritilmiş halis gümüş külçesine denir.

Nâsik de, ism-i fâil olup gümüş külçesini eriten kişi demektir.

Hacı da, hac ibâdetlerini yerine getirirken nefsini ve enâniyetini ıslah eder. İhlâsı kazanır. Nefs-i emmâresini gümüş gibi eritir, saf, hâlis berrak ve pak hâle getirir.

İşte böylece sıkıntı, zorluk, yol meşakkati ve çile çekerek, eritilen gümüş gibi safîleşir ve günahlardan arınarak Cenneti kazanır.

Peygamberimiz (sav): “Allah tarafından kabul edilmiş haccın karşılığı ancak Cennettir.” buyurmuştur. (Müslim, Hacc, 437)

İşte bu bakımdan Bakara sûresinin 196. âyetinde Cenâb-ı Hak: “Haccı ve umreyi Allah için ihlâsla ve noksansız yerine getirin.” buyurmuştur.

Hacı Medine’de Ravza-i Mutahhara’yı ziyaret ederek Peygamberimizi hayatta iken ziyaret etmiş gibi olur. Çünkü sevgili Peygamberimiz:

“Benim kabrimi ziyâret eden, beni hayatta iken ziyaret etmiş gibidir.” buyurmuştur.

Başka bir hadiste de: “Kim benim kabrimi ziyaret ederse, şefaatim ona vacip olur.” demiştir.

Zira Medine-i Münevvere ve Ravza-i Mutahhara sünnet-i seniyyeyi akla getirir. Mârifetullahı, muhabbetullahı ve sünnete ittibâyı hatırlatır.

“Muhabbetullah, ittibâ-ı Sünnet-i Muhammediye Aleyhissalatü Vesselâmı istilzam eder. Çünkü Allah’ı sevmek, Onun marziyatını yapmaktır. Marziyatı ise en mükemmel bir sûrette zât-ı Muhammediyede (asm) tezahür ediyor. Zât-ı Ahmediyeye (asm) harekât ve ef’âlde benzemek iki cihetledir:

Birisi: Cenab-ı Hakkı sevmek cihetinde emrine itaat ve marziyatı dairesinde hareket etmek o ittibaı iktiza ediyor. (...)

İkincisi: (...) İnsan, sevdiği zâta eğer benzemek kâbilse, fıtraten benzemek ister. İşte Habîbullâhı sevenlerin, Sünnet-i Seniyyesine ittibâ ile ona benzemeye çalışmaları kat’iyen iktizâ eder.” (Lem’alar, s.110)

YOL KENARLARINDAKİ TEVHİD, ZİKİR, DUÂ, ŞÜKÜR VE SALAVÂT LEVHALARI

28 Mayıs salı günü otobüsle Mekke’ye gitmek üzere Medine’den ayrıldık. Mekke ve Medine yolu arasında bazı işaret levhaları dikkatimi çekti.

Mekke-i Mükerreme ile Medine-i Münevvere arasında yol kenarlarındaki trafik işaretlerinden daha çok, zikri, fikri, şükrü ve duâyı hatırlatan şu levhalar vardı:

“Üzkürullah” yani Allâh’ı anıp zikredin.

“Peygamber sallallâhu aleyhi ve selleme salavât getirin.”

“Sübhânallah” deyin.

“Elhamdülillah” deyin.

“Estağfirullah” deyin.

“Allâhu Ekber” deyin.

“Eûzü billâhi mineşşeytanirracîm” deyin.

“Allah’tan yardım isteyin.”

“Allâhümme salli alâ muhammedin ve alâ âli muhammed” diyerek peygambere salavât getirin.

“Allah’a şükredin.”

“Rabbenâ âtinâ fiddünya..” duâsını okuyun.

“Lâilâhe illallah” deyin.

“Hasbünallâhu ve nimelvekîl” deyin.

“Sübhânallahi velhamdülillahi velâilâhe illaallahu vallâhu ekber..” deyin.

“Allah’a tevekkül edin.”

Bu tevhidi, nübüvveti ve zikri hatırlatan levhalar Medine çıkışında başlıyor ve Mekke girişine kadar yol boyunca devam ediyor.

Cenâb-ı Hak Kur’ân’da: “Kim Allah’ı anmaktan yüz çevirirse biz ona bir şeytan musallat ederiz. Ve o şeytan onun arkadaşı olur. O kişi şeytanın yolunda gittiği halde kendisini doğru yolda sanır.”

İşte insanın, insan ve cin şeytanlarının şerrinden kurtulması ve cehenneme düşmemesi için, Mekke ve Medine arasındaki irşadcı levhalar yolcuları uyarıyor ve ikaz ediyor. İnsan ve cin şeytanlarının tehlikesine ve zikrin önemine işaret ediyor.

Mekke-i Mükerreme’de de bizim hacı kafilesini otelin girişinde zemzem, hurma, yiyecek ikramı, güllerle ve güleryüzle karşıladılar.

Mekke’nin Kur’ân’daki adı Bekke’dir. Mekke-i Mükerreme Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellemin doğduğu ve 53 yıl yaşadığı kutsal beldedir. Cenâb-ı Allah, bu kutsî beldeye öneminden dolayı yemin etmiştir.

KÂBE-İ MUAZZAMA BEŞERİYETİN İLK MÂBEDİDİR

Ebû Zer (r.a) şöyle anlatıyor: Resûl-i Ekrem’e: “Yâ Resûlallah! Yer yüzünde ilk defa hangi mescid yapıldı diye sordum.

Cevâben: Mescid-i Harâm, buyurdu.

Bundan sonra hangi mescid yapıldı diye sordum. Mescid-i Aksâ inşa olundu, buyurdu.

İki mescidin yapımı arasında ne kadar müddet bulunduğunu sordum.

Kırk sene, diye cevap verdi. (40 yıldan kasıt çokluktan kinâye olup çook seneler demektir) Bundan sonra Resûlullah (sav): “Ey Ebû Zer! Her nerede namaz vakti erişirse namazını orada kıl! Çünkü namazın fazîleti, namazın vaktinde kılınmasıdır, buyurdu.

Evet, farz ibadetlerin en önemlisi ve en devamlı olanı farz namazlardır.

Ankara’da bir camiin duvar saatinin altına: “Yol arama yorulursun. Namazla kurtulursun!” yazmışlar.

Üstad Bediüzzaman hazretleri de: “Hem namaz kılanın diğer mübah dünyevi amelleri, güzel bir niyet ile ibadet hükmünü alır. Bu surette bütün sermaye-i ömrünü ahirete mal edebilir. Fani ömrünü bir cihette ibka eder.” diyor.

Kâbe, muhtelif şekillerde inşa edilmiştir.

Müahharan yani sonrasında bir köşesine rükn-i şarkî yani Hacerü’l Esved köşesi, bir köşesine rükn-i Irâkî; (Irak köşesi) bir köşesine Rükn-i Şamî; bir köşesine de Rükn-i Yemânî yâni Yemen köşesi denilmiştir.

Biz Türkiye’den giden hacı adayları olarak Kâbe’nin rükn-ü şarkî yani Hacer-i Esved köşesinden tavafımıza başlayıp bitirdik.

Sırtında bir iki yaşındaki çocuklarıyla Kâbe’nin etrafında tavaf yapan kadınları gördüm. Hatta bazı çocukların Kâbe’yi tavaf ederken annelerinin sırtında uyuduklarını gördüm.

Bir gün sevgili Peygamberimiz (sav) Medine civarındaki Ravhâ denilen yerde, develere binmiş bir çok kimseye rastladı. Siz kimlersiniz, nereye gidiyorsunuz diye sordu.

Onlar da: Biz Müslümanız! Hac yapmaya Kâbe’ye gidiyoruz. Sen de kimsin? dediler. Mütevazı oluşundan dolayı onun peygamber olduğunu bilemediler.

Peygamberimiz de (sav): “Ben Allah’ın peygamberiyim, son nebiyim! dedi. Onlar da Peygamberimizi gördükleri için çok sevindiler.

Bunun üzerine kadınlardan biri küçük çocuğunu kaldırdı ve Peygamberimize gösterdi. Bu çocuğu da ben hacca götürüyorum. Bu çocuğun haccı sahih midir, kabul olur mu? diye sordu.

Şefkatli ve re’fetli nebîmiz de: “Bu çocuğun haccı da sahihtir ve kabul edilir. Sana da sevap vardır. Onun sevabı da senin amel defterine yazılır.” buyurdu.

HİRA MAĞARASI VE SEVR DAĞI

30 Mayıs perşembe günü 20. hac kafilesi olarak Hıra mağarasını ziyaret ettik.

Burası 610 yılında Kur’ân güneşinin doğduğu ve ilk vahyin indiği mağaradır.

Hira mağarasında Alak sûresinin ilk beş ayeti nazil oldu.

Ve bu beş âyetten ikisi “Oku!” diye başlıyor.

Üstelik “oku” diye hitap edilen sevgili Peygamberimiz ümmî idi. Yani okuma ve yazma bilmiyordu. O halde neyi okuyacağız?

Kâinat kitabını okuyacağız.

Kâinât kitabının nakışlı ve son derece sanatlı yazılarını okuyacağız. Çünkü nakış Nakkâşı, sanat Sanatkârı ve hitap muhatap olan Nebî’ye işâret eder.

Esmâ-i Hüsnâ’yı okuyacağız. Tevhid delillerini okuyacağız. Kur’ân kitabını okuyup onunla amel edeceğiz.

Çünkü yarın kıyamet günü her iki kitaptan da Allah bizi sorguya çekecektir. Cenâb-ı Hak, namaz kıldın mı diye sorduğu gibi, kâinat kitabını okuyup amel ettin mi ve tefekkür edip ders ve ibret aldın mı diye hesaba çekecektir.

Eğer bu iki kitabı okuyup amel etmez isek, Peygamber (sav): “Ümmetim bu iki kitabı okumadı ve onlarla amel etmeyip ondan uzak durdu” diyerek bizleri Allah’a şikayet edecektir.

İşte bu bakımdan Hira mağarası bize, tevhid delillerini öğretiyor. Okumak suretiyle, muhabbetullahta ve mârifetullahta terakkî etmenin ipuçlarını veriyor. Esmâ-i Hüsnâ dersi veriyor. “Oku!” diyerek ilk iki âyet, ilmin kapısını açmaya ve o kapıdan Cennete girmeye dâvet ediyor.

Mekke’de ikinci ziyaret yerimiz Sevr dağı oldu.

Hicret esnasında Sevr mağarasında Peygamberimiz’in hicret arkadaşı Hz. Ebû Bekir idi.

Daha önce hicret etmek isteyen Hz. Ebû Bekir’e sevgili ve şefkatli nebîmiz: “Sen şimdi hicret etme! Beraber hicret edeceğiz.” diyerek, dürüst, doğru, sıdk ve sadakat sâhibi kimseleri yol arkadaşı seçmeyi ders verdi. Çünkü Mevlânâ da: “Arkadaş seçimine dikkat edin. Bülbül güle, karga çöplüğe götürür.” demiştir.

İşte iyi, doğru ve güzel ahlâklı arkadaş Cennete; kötü, kibir ve kebâir sâhibi arkadaş ise Cehenneme götürür.

Hicret esnasında Hz. Peygamber (sav), bir koyun çobanı ile anlaştı. Peygamberimiz ve Hz. Ebû Bekir’in yürüdükleri yerlerde çoban davarlarını yürütüp otlatıyordu. Böylece onların ayak izlerini yok ediyordu. Bundan da tedbirli olma dersini alıyoruz. Tedbir bizden takdir Allâh’tandır, diyoruz.

Peygamberimiz (sav) Hz.Ali’ye; “Sana verdiğim emanetleri sahibine teslim et” demişti. Bundan da, emanete hıyanet etmemeyi öğreniyoruz.

Canımız, malımız, eşimiz, işimiz ve çocuklarımız emanettir. Bu da bize, helal dairede yaşamayı, takvalı olmayı ve ahirette hesaba çekileceğimizi hatırlatıyor.

—DEVAM EDECEK—

Okunma Sayısı: 1467
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı