"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

İnsan yüzünün sırları-2

İ. Seyda DURGUN
24 Ekim 2024, Perşembe
İLAHİYAT (TEOLOJİK), EDEBİ, GENETİK, NÖROBİYOLOJİK, SOSYOLOJİK VE PSİKOLOJİK BİR BAKIŞ-2

Görüş - Dr. (PhD) İntizam Seyda Durgun

2. Genetik Perspektİf: İnsan Yüzünün Benzerliği ve Benzersizliği

Bilimsel olarak bakıldığında, insan yüzündeki benzerlik ve farklılıkların temel kaynağı genetik kod-larımızdır. Her insanın DNA’sı, belirli genetik yapılar üzerinden yüzün şekillenmesini sağlar. Nature Genetics gibi dergilerde yayımlanan çalışmalar, insan yüz yapısını belirleyen genetik varyasyonların, milyonlarca farklı kombinasyona imkân tanıdığını ortaya koymaktadır. Bu kombinasyonlar sayesinde, aynı ailede bile her bireyin yüzü benzersizdir. Bu çalışmaya göre, insan yüz yapısını etkileyen onlarca gen keşfedilmiştir ve bu genler, kemik yapısı, kas gelişimi ve cilt özellikleri gibi unsurların oluşumunda kilit rol oynar.15

Bu genetik farklılıkların kökeni, insan genomunda yer alan küçük DNA değişik-likleridir. Yüzümüzün temel yapısı tüm insanlar arasında ortakken, bu ince genetik değişiklikler her insanı diğerlerinden ayırır. Nursî’nin yüz yapısında “esas ve erkânında ittifak” ifadesi, bu biyolojik gerçekliği yansıtır. İnsanların yüz anatomisinin ortak olması, genetik düzeydeki benzerliği temsil ederken, küçük farklılıklar ise her bir insanın eşsizliğini ortaya koyar. Genetik varyasyonlar, bu biyolojik çeşitliliğin temelini oluşturur ve insan yüzündeki bu benzersizlik, biyolojik açıdan bilinçli bir tasarım olduğunu gösterir.

I. DNA parmak izi: Tıpkı parmak izleri gibi, yüzler de her birey için benzersiz bir genetik parmak izi taşır.

II. Genetik varyasyonlar: Yüz şeklini belirleyen yüzlerce gendeki küçük varyasyonlar, yüzlerin birbirinden farklı olmasına neden olur.16

Genetik bilimi, yüzün oluşumunda binlerce genin etkileşime girdiğini göstermiştir. Her insanın genetik kodu, yüzünün şeklini, boyutunu ve özelliklerini belirleyen benzersiz bir şifre içerir.17 Bu genetik çeşitlilik, Nursî’nin sözlerindeki “geçmiş ve gelecek bütün insanların adedince kendisini onlardan ayıran ve tarif eden nişan ve alâmetler” ifadesiyle örtüşmektedir.

Her insanın yüzü, temel biyolojik yapı taşlarına dayanır. Tüm insan yüzleri, burun, gözler, ağız ve çene gibi aynı anatomik bölgelere sahiptir ve bu bölgeler, genetik yapı tarafından kodlanmış temel biyolojik süreçlerle oluşur. Ancak bu yapısal benzerliklere rağmen, her insanın yüzü eşsizdir ve bir bireyi diğerinden ayıran sayısız ince detay içerir. Bu farklılıkları belirleyen temel faktör genlerdir. Yüzün şekli, büyüklüğü ve özellikleri, anne ve babadan miras alınan genlerin karmaşık etkileşimleriyle belirlenir. Bilimsel araştırmalar, insan yüzündeki farklılıkların, küçük genetik varyasyonlarla nasıl şekillendiğini ortaya koymuştur.18

İnsan yüzünü matematik, biyofizik ve genetik bilimi açısından da değerlendirebi-liriz. Bu açıdan insan yüzüne baktığımızda karşımıza çıkacak ilk bilgilerden biri altın orandır.  Altın oran, yaklaşık olarak 1,618’e eşit olan ve doğada sıkça gözlemlenen özel bir orandır. Bu oran, insanın estetik algısını derinden etkileyen ve yüzyıllardır sanatçılar, mimarlar ve bilim insanları tarafından kullanılan bir ölçüdür. İnsan yüzünde de altın oran, güzellik algımızla yakından ilişkilidir. Yüzdeki altın oran için genellikle aşağıdaki analizler yapılır. 19

• Gözler arası mesafe: İki göz arasındaki mesafe, gözün genişliğine eşit veya bu orana yakın olduğunda yüz daha simetrik ve çekici görünür.

• Gözler ve ağız: Gözlerin dış köşeleri ile ağızın köşeleri bir çizgiyle birleştirildiğinde, bu çizgi üzerindeki altın oran, yüzün daha dengeli olduğunu gösterir.

• Yüzün uzunluğu ve genişliği: Yüzün uzunluğu ile genişliği arasındaki oran da altın orana yakın olduğunda yüz daha estetik olarak algılanır.

• Burun: Burun, yüzün merkezinde yer aldığı için altın orandaki yerleşimi oldukça önemlidir. Burun uzunluğu, genişliği ve yüzün diğer özellikleriyle olan ilişkisi altın orana uygun olduğunda yüz daha uyumlu görünür.20

Nursî’nin “yüzünü teşkil eden esas ve erkânında da bütün insanlar ittifaktadır.”21 ifadesini, altın oran da dahil biyolojik açıdan doğrulanan bir bilgi olarak değerlendirebili-riz. İnsan yüzünün temel yapısal unsurları ortaktır. Ancak her insanın yüzünde farklı detayların bulunması (tehalüf) ise, genetik varyasyonların biyolojik düzeyde nasıl çalıştığını yansıtır. Bu farklılıklar, yaratıcı iradenin bir göstergesi olarak algılanabilir; çünkü yüzlerce farklı genin bir araya gelip böyle ince ve benzersiz farklılıklar oluşturması, rastgele bir süreçle açıklanamaz.

Nursî’nin “Bütün insanlarda biri tevafuk, diğeri tehalüf olmak üzere iki cihet vardır.”22 ifadesi, genetik düzeyde açıklanabilir. Tüm insanlar, aynı genetik kodun taşıyıcılarıdır ve bu genetik kod, yüz anatomisinin temel hatlarını belirler. Tevafuk, genetik olarak insan türüne ait özelliklerle örtüşmektedir. Her insan, aynı genetik yapıdaki temel biyolojik süreçler sayesinde bir yüz kazanır. Bu benzerlik, Nursî’nin ifadesindeki gibi, tüm insanlarda ortak olan ve Yaratıcının birliğini gösteren bir delildir. Bu genetik yapı, tüm insanlarda ortak olan temel biyolojik süreçlerin, yaratıcı bir iradenin eseri olduğunu göstermektedir.

3. Nörobilim ve Yüz Tanıma: Beynin Karmaşık İşleyişi

Nörobilim perspektifinden bakıldığında, insan beyninin yüz tanıma kapasitesi son derece karmaşık bir süreçtir. Beynin özellikle “fusiform face area” (FFA) olarak bilinen bölgesi, insan yüzlerini tanımak ve ayırt etmekle görevlidir. 23

I. Fusiform yüz alanı: Beynin bu bölgesi, yüz tanımada önemli bir rol oynar.

II. Ayna nöronlar: Başka insanların yüz ifadelerini taklit ederek onların duygularını anlamamıza yardımcı olan nöron adı verilen sinir hücreleridir. 

Bu bölge, milyonlarca farklı insan yüzünü tanıyıp hafızaya alabilme kapasitesine sahiptir. İlginç bir şekilde, beyin, yüzleri oldukça hassas bir şekilde algılar ve bireyler arasındaki en ince farkları bile ayırt edebilir. Nörobilim araştırmaları, beynin belirli bölgelerinin yüz tanıma ve işleme konusunda uzmanlaştığını göstermiştir.24

 Said Nursî’nin “gayr-ı mütenahî nişanlar derç edilmiştir ki göz ile okunur da nazar ile yani akıl ile görünmez.”25 ifadesi, nörobiyolojik olarak beyinle yüz tanıma sistemi arasındaki derin bağlantıyı ifade eder gibidir. Beyin, gözle görülen her yüzü işler, ancak bu işleme süreci o kadar karmaşıktır ki, bilinç düzeyinde tam anlamıyla farkına varılamaz. Bu, insan beyninin ne kadar derin ve karmaşık olduğunu gösterir. Bu sayede insanlar, yüzleri çok hızlı bir şekilde tanıyabilir ve onlara ait duyguları ve niyetleri yorumlayabilir. Bu da Nursî’nin sözlerindeki “göz ile okunur.” ifadesini destekler niteliktedir. Beynin bir yüzü nasıl bu kadar ince detaylarla algılayıp tanıdığı, nörobilim için hâlen araştırılmaya devam eden bir alandır ve üzerinde çalışmalar devam etmektedir.

4. Psikolojik Etkiler: Yüz ve Kimlik

4.1. İnsan Yüzündeki Biyolojik ve Psikolojik İşaretler

Psikolojik açıdan yüzümüz, kimliğimizin en önemli parçalarından biridir. Yüzümüz, başkalarına kim olduğumuzu gösteren bir semboldür ve aynı zamanda duygusal durumlarımızı da yansıtır. Psikoloji biliminde, yüz ifadeleri, insan iletişiminin ve sosyal etkileşimin temel taşlarından biri olarak kabul edilir. Paul Ekman ve W. V. Friesen gibi psikologlar, yüz ifadelerinin bütün insanlardaki şekillerini inceleyerek, insanların farklı kültürlerde bile benzer duygusal ifadeler sergilediğini araştırmalarında göstermiştir.26

Verilen adımız, hayatımızın erken dönemlerinde bizimle ilişkilendirilen bir sosyal etikettir. 2024 yılına Amerikan PNAS dergisinde yayınlanan bir çalışma, insanların görünüşlerinin zaman içinde isimlerine uyacak şekilde değişebileceğine dikkat çekmiştir. Bir isme yönelik sosyal beklentiler, insanların fiziksel görünümünü de etkiliyor. Bu çalışmalar, yüz şeklimizin bile adımız gibi bir sosyal faktörden etkilenebileceğini öne sürüyor ve sosyal beklentilerin güçlü etkisini ortaya koyuyor. İsrail’deki Reichman Üniversitesi’nde yapılan bu araştırmada, araştırmacılar yetişkinlerin yüz hatları ile isimleri arasında bir ilişki olduğunu gösterdiler. Ancak ilginç bir şekilde aynı şey çocukların yüzleri ve isimleri için geçerli görünmüyordu. Bu da yüzümüzün ismimizle uyumlu hâle gelmek için zamanla değiştiğini gösteriyor denilebilir.27 

Bu konularda yayınlanan çok sayıda araştırmanın yanında 2023 yılında yayınlanan bir çalışma, isimler, yüzler ve kişilik hakkında değerlendirmeler yapmıştır. Bu araştırmalarda ortaya çıkan sonuç, bir kişiye ismiyle seslenmek o kişide beynin daha aktif hâle gelmesini sağlıyor, hafızasında ve zihni faaliyetlerinde artışa neden olarak tefekkürü artırıyor.28

Bu bilgileri dikkate aldığımızda, Peygamberimizin (asm) etrafındaki insanlara ismiyle hitap etmesi ve yüzünü dönerek konuşması dikkat çekicidir. O’nun arkadaşlarına ismiyle hitap etmesi ve yüzünü dönerek konuşması, onun yüksek ahlâkı, nezaketi ve insanlara verdiği değerin önemli göstergelerinden biridir. Peygamberimiz (asm), her arkadaşının farklı özelliklere sahip olduğunu dikkate alarak onlara farklı yaklaşımlarda bulunmuştur. Bilindiği gibi isimle hitap etmek, kişiyle özel bir iletişim kurmanın ve daha etkili bir eğitim ortamı oluşturmanın bir yoludur. Peygamberimizin (asm) yüzünü dönerek konuşması da benzer anlamlar taşımaktadır. Yüzünü dönerek konuşma, etkili bir iletişim kurmanın temel ilkelerinden biridir. Bu durum, karşısındaki kişiye tam olarak odaklandığını ve onun sözlerine önem verdiğini gösterir. Ayrıca, bu sayede daha etkili bir iletişim kurulmuş ve karşısındaki kişi kendini daha değerli hissetmiştir. 29

Benzer bir durumu Said Nursî’nin davranışlarında ve mektuplarında da görüyoruz. O’nun kendisini ziyarete gelen bazı kişileri ayağa kalkıp yüzünü dönerek kucaklaması, mektuplarında kişilerin isimlerini sıklıkla zikretmesi hatta imanî bahislerin başında bile isimlerini söyleyerek başlaması dikkat çekicidir.30  Bu durumun arkadaşlarına ve talebelerine verilen mesajın etkililiğini, sürdürülebilirliğini ve motivasyonunu artırmak için olduğu söylenebilir.  Risale-i Nur Külliyatı’nın tarihî seyir içinde talebeler vasıtasıyla hedef kitleye ulaştırılmasını dikkate aldığımızda, Said Nursî’nin mektuplarında isimleri sıkça kullanması, etkili bir iletişim stratejisi olarak değerlendirilebilir. Bu yaklaşım hem psikolojik hem de sosyolojik açıdan birçok fayda sağlamıştır. Kişiselleştirme, hatırlama, motivasyon, güven ve sosyal etki gibi faktörler, iletişimin daha etkili ve kalıcı olmasını sağlar. Ayrıca bir kişinin adını anarak başlayan bir mesaj, o kişiye “benim burada önemli bir rolüm var.” hissini verir. Kişiye yüklenen bir görev, kişinin ruhunda daha uzun süre kalır.  Bunun yanında kaleme aldığı bir mektupta birden fazla talebesinin ismini zikretmesi de anlamlıdır. Böyle bir iletişim, kişilere bir gruba ait olma, birbirine güvenme ve bağlanma motivasyonu da verir. Nursî’nin mektuplarına bu şekilde başlaması, talebelerinin bir arada bilgilendirilmesi yanında onların aynı hizmet için çalışmaları gerektiğine dikkat çekmektedir. Bu da talebelerin şevkini/motivasyonunu ve dayanıklılığını arttırır. Said Nursî’nin bu iletişim metodu, eserlerin başkalarında ulaştırılmasında önemli bir rol oynamıştır. 

Nursî’nin Mesnevî-i Nuriye adlı eserinde yüzün “nişan ve alâmetler”31 taşıdığına dair ifadesi, psikolojinin yüzü bir kimlik unsuru olarak değerlendirmesiyle örtüşmektedir. Yüz, sadece biyolojik bir yapı değil, aynı zamanda bir insanın kimliğini, karakterini ve ruh hâlini yansıtan bir mecra olarak işlev görür. Yüzümüzdeki en küçük değişiklik bile, çevremizle olan ilişkilerimizi ve sosyal bağlarımızı etkiler.

Bilindiği gibi fizyonomi (İlm-i Sima), insanların yüzlerini ve mimiklerini inceleyerek, onların karakteri, kişilik özellikleri ve duyguları hakkında bilgi edinmeye çalışan bir bilim dalıdır. Aynı zamanda “İlm-i Sima” olarak da bilinir ve yüzyıllardır bu şekilde var olan bir disiplin olarak, kişilerin içsel niteliklerini yüz hatlarından çözümlemeye çalışmaktadır. Fizyonomi esas olarak yüz hatları ve orantıları, mimikleri ve ifadeleri, kültürel ve tarihsel farklılıkları, gözlem ve deneyimleri inceler. Yüzün her bölgesinin farklı bir anlamı olduğu ve bu bölgelerin analiziyle kişinin karakteri ve kişiliği hakkında bilgi alınabileceği belirtilir. Batı ve Doğu medeniyetlerinin bu konudaki anlayışları farklılık göstermektedir.32

Said Nursî, insanın yüzünün, simasının ve ellerindeki çizgilerinin maddî ve manevî bir anlam taşıdığını vurgulamıştır. Bu çizgilerin, kişinin hayatla ilgili deneyimleri ve ruhsal durumuyla ilgili olduğu söylenebilir. O’nun eserlerinde insanın dış görünü-münün, iç âlemi ve manevî yolculuğu ile ilişkili olduğu temaları sıklıkla işlenir:

“Evet, kesret ve tekessürün müntehası ve neticesi olan insanın sahife-i vechinde, cephesinde, cildinde, ellerinin içlerinde kalem-i kaderle pek çok çizgiler, hatlar, nakışlar, nişanlar yazılmıştır.  Malûmdur ki, insanın şu sahifelerinde yazılan o kelimeler, harfler, noktalar, harekeler, ruh-u insanîde bulunan mânâlara, mâneviyatlara delâlet ettikleri gibi, fıtratında kader tarafından yazılan mektuplara da işaretleri vardır.”33

Yukarıdaki ifadeleri anatominin ve psikolojinin kişilik ve kimlik konusu bağlamında değerlendirebiliriz.

Dipnotlar: 

15 Liu, J. et al. (2019). “The genetic architecture of facial shape.” PLOS Genetics, 15(4), e1008108. 

16 https://ogmmateryal.eba.gov.tr/panel/-upload/etkilesimli/kitap/3adim/deneme/tyt/1/files/basic-html/page210.html. 

17 Jiang, R. et al. (2021). “Genetics of facial features: Implications for humans and the importance of environmental interactions.” American Journal of Human Genetics. 

18 K. J. A. et al. (2019). “Genetic architecture of the human face.” American Journal of Human Genetics. 

19 Livio, M. (2002) The Golden Ratio: The Story of Phi, the World’s Most Astonishing Number. Broadway Books, New York. 

20 Shah R, Nair R. Comparative evaluation of facial attractiveness by laypersons in terms of facial proportions and equate it’s deviation from divine proportions - A photographic study. J Oral Biol Craniofac Res. 2022 Sep-Oct;12(5):492-499.

21 Mesnevî-i Nuriye, Zerre, s. 198. 

22 Mesnevî-i Nuriye, Zerre, s. 198. 

23 https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/847407.  

24 Rizzolatti, G., & Fogassi, L. (2006). “The mirror neuron system.” Annual Review of Neuroscience, 29, 369-393. 

25 Mesnevî-i Nuriye, Zerre, s. 198. 

26 Fritz, T. & Daffner, M. (2011). “Face Recognition: A Multidisciplinary Perspective.” 

27 https://www.pnas.org/doi/abs/10.1073-/pnas.2405334121. 

28 Specificity in the processing of a subject’s own nam”, Social Cognitive and Affective Neuroscience, Volume 18, Issue 1, 2023. 

29 “In the Footsteps of the Prophet: Lessons from the Life of Muhammad”, Oxford University Press, Hardcover – February 5, 2007. 

30 Kastamonu-Barla-Emirdağ Lahikası ve Lemalar-Mektubat gibi eserlere bakılabilir. 

31 Mesnevî-i Nuriye, Zerre, s. 198. 

32 https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/847407  

33 Mesnevî-i Nuriye, s. 117. 

             -DEVAMI YARIN-

Okunma Sayısı: 256
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı