"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Herkesin Âlemi Kendine Göre Şekillenir

İ. Seyda DURGUN
26 Kasım 2024, Salı
GÖRÜŞ: HAKİKATİN RENKLERİ - 3 - Dr. İ. Seyda Durgun

BEDİÜZZAMAN’IN “HERKESİN ÂLEMİ KENDİNE GÖRE ŞEKİLLENİR.” İFADESİ, SİYASETTEKİ İTTİFAKLAR VE ÇIKAR İLİŞKİLERİ AÇISINDAN DA DİKKATE DEĞERDİR. 

3.2.Herkesin Âlemi Kendine Göre Şekillenir

“Hakikatin Renkleri” metaforu, Said Nursî’nin Risale-i Nur’daki anla-yışına dayanarak, İslâmî meseleler özellikle de temsil ve hakikatlerin yorumlanması konularındaki farklı yaklaşımlar üzerinden analiz edilebilir. Said Nursî’nin bu konuya yaklaşımı, İslâm’ın içtihat ve temsil konularındaki zengin çeşitliliğini ve yorum farklılıklarını barındıran, çok boyutlu bir bakış açısını gösterir.

Bediüzzaman’ın “Herkesin âlemi ken-dine göre şekillenir.” ifadesi, siyasetteki ittifaklar ve çıkar ilişkileri açısından da dikkate değerdir. Siyasî partiler veya gruplar, çoğu kez kendi menfaatlerini mer-keze alarak hareket ettikleri için, dış dünyayı kendi çıkarlarına göre şekillendirirler. Koalisyonların veya partiler arası anlaşmaların çoğunlukla geçici ve çıkar ilişkilerine dayalı olması ve bazen de ortakların birbirinden çok farklı fikirler beyan etmesi bu bakış açısını desteklemektedir. Her parti veya grubun kendi aynasıyla baktığı bu ilişkilerde, bir taraf için uygun olan bir ittifak, diğeri için zararlı olabilir.

3.3. Hakikatin Renkleri ve Mezhep Farklılıkları

Müçtehidler ve imamlar yeri geldiğinde imanî konularda bile farklı fikirler beyan edebilmiş-lerdir. Eş’arî ve Mâturidî gibi ekoller bunun en güzel örnekleridir. Onlarca farklı mezheplerin olması da bir başka misaldir. Mezhep imamları olan İmam Eş’arî, İmam Mâturidî gibi âlimlerin imanî konulardaki farklı görüşleri, “Hakikatin Renkleri” metaforuna benzer bir yaklaşımla ele alınabilir. Bu imamlar, İslâm’ın iman esaslarını farklı açılardan değerlendirerek kendi renklerini katmışlardır. Mezhepler, bu farklı renklerin ifadesidir ve İslâm’ın yorum zenginliğini ortaya koyar. Her mezhep, hakikatin bir pen-ceresinden bakar; bu, ehl-i sünnet çizgisindeki diğer mezheplerin yanlış olduğu anlamına gelmez, aksine hepsi İslâm’ın içinde bir yere sahiptir.

3.4. İslâm Düşüncesinde İhtilaflara Bakış: Tahtiecilik ve Musavvibe Yaklaşımları

İslâm düşünce tarihinde iki temel yaklaşım, ihtilâflara bakışta belirleyici bir rol oynamıştır: Tahtiecilik ve Musavvibe. Bu iki anlayış, mezhepler ve ictihadî konulardaki farklılıkların nasıl değerlen-dirileceği hususunda ayrışır.  

Tahtie kelime olarak “yanlış bulmak, yanlışını bulup çıkarmak, hatalı görme” gibi anlamlara gelirken musavvibe kelimesi ise “doğrulama, kabul etme” gibi anlamlara geliyor. Musavvibe düşüncesi, Allah katında muayyen bir doğrunun bulunmadığı ve bütün müctehidlerin isabetli olduğu tezini savunmaktadır.6

Tahtiecilik 

Tahtieciler, hakikati yalnızca kendi görüşleriyle sınırlayan bir anlayış benimserler. Onlara göre, kendi mezhepleri doğrudur, ancak hata ihtimali vardır; diğer mezhepler ise hatalıdır, fakat savab ihtimali taşır. Bu yaklaşım, başkalarının görüşlerini dışlama ve insanları şüpheye düşürme eğilimiyle eleştirilmiştir. Zira şüphe ve eleştiri temelinde ilerler. Kendi doğrusu dışındaki her görüşü reddetme eğilimindedir.

Said Nursî, Tahtieci anlayışı şu şekilde özetler:7

1. Hubb-u nefs (benlik sevgisi): Tah-tiecilik, kişinin kendi nefsine olan sevgisinden doğan bir inhisar (tekelcilik) zihniyetidir.  Öyle ki bu yaklaşım, Hz. Ali’ye bile mürted damgası vurulmasına kadar varan aşırı bir dogmatikliğe dönüşebilir.

2. Kapsayıcı bakış eksikliği: Tahtieci-ler, Kur’ân’ın evrenselliğini ve farklı tabakalara hitap etme özelliğini göz ardı ederler. Bu, ayrışmalara ve İslâm toplu-munda dayanışma yerine tefrikaya yol açar. Meselâ bir Hanefî’nin yalnızca kendi mezhebinin abdestle ilgili uygulamasını doğru kabul edip, diğer mezheplerin görüşlerini hatalı görmesi Tahtieci bir yaklaşım gibi kabul edilebilir. 

Musavvibe

Musavvibe anlayışı ise, hakikatin farklı yönleri ve renkleri olduğunu kabul eder. Buna göre, dört mezhep de hakikatin farklı ve doğru yorumlarıdır. İhtilâfların füruat (teferruat) konularında ortaya çıkması, bu farklılıkların rahmet olarak değerlendirilmesi gerektiği anlamına gelir. Şüpheye yer bırak-madan, farklı içti-hadların meşrui-yetini kabul eder ve birden çok doğrunun var olabileceğini savunur.

Said Nursî, musavvibe anlayışı şu şekilde özetler:8

1. Musavvibe anlayışı, hakikatin çok renkli ve çok yönlü yapısını anlamak için ideal bir yaklaşım olarak ka-bul edilebilir.

2. “Mesleğim haktır ve daha güz-eldir” denebilir, ancak “Yalnız benim mesleğim haktır” denemez. 

3. “Dört mezhep de haktır, füruatta [teferruatta] hak taaddüt [değişir] eder.” 

İki Yaklaşımın Karşılaştırılması

Mezhepler arası ihtilâfları, dinin temel esaslarını sarsmayan bir zenginlik olarak görmek ve bunları tartışma konusu yapmamaktır. “Benim mezhebim daha doğrudur ama hata ihtimali vardır. Diğer mezhepler yanlış olabilir ama doğru olma ihtimalleri de vardır.” yaklaşımı daha birleştiricidir. Bediüzzaman, Tahtieciliğin toplumdaki birlik ve beraberliği zedeleyen bir anlayış olduğunu, Musavvibe’nin ise farklılıkları rahmet gören kapsayıcı ve doğru bir yaklaşım olduğunu vurgular. İslâm düş-üncesinde ihtilâf-ların doğru yönetimi için, insanların zarûriyât-ı diniye (temel dini esaslar) ile füruat (teferruat) meselelerini ayırt etmesi, ihtilâfları hak-bâtıl eksenine taşımaktan kaçınması gerekir. Bu tutum hem kişisel hem de toplumsal barış ve uyum için hayatî öneme sahiptir.  

3.5. Kapsayıcı Bir Perspektif: Bağlama Göre Yorumlama

Olayları değerlendirirken bağlamından koparmak bizi yanlış sonuçlara götürür. Said Nursî’nin “Kim söylemiş? Kime söylemiş? Ne içinde söylemiş? Niçin söylemiş?”9 prensibi, hakikatin bağlama göre değerlendirilmesi gerektiğine işaret eder. Bir hakikat, sadece bir yorumla sınırlanamaz; bağlamına göre farklı anlamlar kazanabilir. Eğer her bir sözü veya yaklaşımı yalnızca tek bir anlamla sınırlarsak, diğer bakış açılarını göz ardı ederiz ve hakikatin genişliğini yitiririz. Bu bağlamda, Said Nursî’nin övücü sözlerinin birden fazla talebeye yöneltilmesi, aslında her bir talebenin kendi rolünde hizmet etmesi gerektiğine işaret eder ve böylelikle “Hakikatin Renkleri” kavra-mına paralel bir anlayışı ortaya koyar.

3.6. Güneşin Renkleri ve Said Nursi’nin Talebeleri

İslâm Yaşar, Güneşin Renkleri-Nur Talebeleri10 adlı eserinde Said Nursî’nin talebelerini güneşin renklerine benzetir: “Bu talebeler, ondan aldıkları feyiz, ders ve ilhamlarla diyar diyar dolaştılar, İslâm ve Kur’ân mesajlarını olduğu gibi çevrelerine ulaştırdılar. Risaleleri hem yazdılar hem okudular hem de okuttular. Çevre-lerine yaptıkları tesir öylesine farklıydı ki, bu tesirin gücüyle İslâm dünyasında yepyeni bir diriliş, farklı bir uyanış yaşanmaya başladı.” Bu talebelerin her birinin ayrı bir mizacı, kişiliği ve kabiliyeti vardı. Nursî, onları istidatlarına göre Nur hizmetlerinin farklı alanlarında istihdam etmişti. Bu istihdamlar gerçekleşirken çoğu kez talebelerine şevklerini artırmak için övücü ifadeler de kullanmayı ihmal etmemişti. Bu çerçevede bir olay hakkında bir değerlendirme yaparken bu şevke medar ifadeleri bir genelleme yaparak herkese şamil hâle getirmek bizi doğru sonuca götürmez.

Bir misal vermek gerekirse Risalelerde var olan “mutlak vekil” ifadesinden hareketle bazıları, ismi zikredilen kişilere “mutlak itaat” edilmesi gerektiğini dile getirirse hakikat incinir. Mektuplarda, “Şimdilik Tahirî, Sungur, Ceylân, Hüsnü  ve bir iki adam daha mutlak vekilim olarak vasiyet ediyorum.”11 ifadelerinin yanında başka mektuplarda başka isimler de zikredilerek “on iki kahraman kardeşlerime vasiyet ediyorum.”12 ifadesiyle karşılaşırız. Nüsha karşılaştırmalarıyla mektupların tamamına bakıldığında ismi sayılan kişiler toplamda 18’e çıkmaktadır.13


Tahtecilik ve Musavvibe’nin karşılaştırılması

Ne var ki genel anlamda Risalelerin mesajlarına bakıldığında bir meşveret ruhuna da dikkat çekilir: “Bundan sonra her meselemizde emir, Risale-i Nur’un şahs-ı manevîsini temsil eden has şakirdlerin ve sizlerindir. Benim de şimdi bir reyim var.”14 Buna göre “İsimleri sayılan kişilerden başka kimse Risale-i Nur’un vekili olamaz.” yaklaşımı da bizi doğru sonuca götürmez. Eserlerin tama-mına bakıldığında farklı yerlerde her talebenin üzerine bu görevin yüklendiğini görebiliriz: “Ona şakird [talebe] olmak şartıyla, herkesin kendi malı gibidir.”15

Anlaşılıyor ki Risalelerde geçen “mutlak vekil, vekil, vâris” ifadesi, Risale-i Nur’da belirli talebelerin isimlendirilmesi üzerinden bir yanlış anlamaya sebebiyet verebiliyor. Said Nursî, çeşitli talebelerine “mutlak vekil” vasiyeti bıraksa da aslında “hakikat” yalnızca bir kişide tecelli etmez. Bu, tıpkı “Hakikatin Renkleri” metaforunda olduğu gibi, her talebenin farklı bir rengi, farklı bir misyonu üstlendiği bir hizmet ortamını ifade eder. Said Nursî’nin talebelerinin hepsine farklı sorumluluklar yüklemesi ve “meşveret” prensibini öne çıkarması, hakika-tin çok renkli yapısını kabul ettiğini gösterir. Bu bağlamda Zübeyir Gündüzalp’in “Mutlak vekillik, hamallık ve hizmet-kârlıktır.”16 ifadesi, vekilliğin bir ayrıcalık değil, sorumluluk ve hizmet yükü oldu-ğunu göstermektedir.

Dipnotlar:

6- Telkenaroğlu, M. Rahmi. “Çok Doğrucu/Musavvibe Düşün-cenin Taşıdığı Metodolojik Sorunlar”. Gümüşhane Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 1/1 (Şubat 2012), 72-110; 7- Sünûhat, Eski Said Dönemi Eserleri, 2009, s. 483-484; 8- Sünûhat, Eski Said Dönemi Eserleri, 2009, s. 483-484; 9- Muhakemat, İkinci Makale (Unsuru'l-Belagat), On İkinci Mesele. Yeni Asya Neşriyat, 2010; 10- İslâm Yaşar, Nur Talebeleri, Güneşin Renkleri, Yeni Asya Neşriyat, 2010; 11- Emirdağ Lahikası-II 12- Vasiyetnamemdir, https://kulliyat.-risaleinurenstitusu.org/emirdag-lahikasi/vasiyetnamemdir/118; 13-6- Telkenaroğlu, M. Rahmi. “Çok Doğrucu/Musavvibe Dü-şüncenin Taşıdığı Metodolojik Sorun-lar”. Gümüşhane Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 1/1 (Şubat 2012), 72-110; 7- Sünûhat, Eski Said Dönemi Eserleri, 2009, s. 483-484; 8- Sünûhat, Eski Said Dönemi Eserleri, 2009, s. 483-484; 9- Muhakemat, İkinci Makale (Unsuru'l-Belagat), On İkinci Mesele. Yeni Asya Neşriyat, 2010; 10- İslâm Yaşar, Nur Talebeleri, Güneşin Renkleri, Yeni Asya Neşriyat, 2010; 11- Emirdağ Lahikası-II; 12- Vasiyetnamemdir, https://kulliyat.risaleinurenstitusu.org/emirdag-lahikasi/vasiyetnamemdir/118; 13-https://www.indyturk-.com-/node/134266/turkiyeden-sesler/risale-i-nur-uzerindeki-nesir-ve-veraset-hegemonyasi-2; 14- Emirdağ Lâhikası-I; 15- Emirdağ Lâhikası, s. 225; 16- Zübeyir Gündüzalp'ten dikkat çeken 'Mutlak Vekil' değerlendirmesi, Yeni Asya, 07.04.2017.

 -DEVAMI YARIN-

Okunma Sayısı: 2742
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Ömer

    26.11.2024 11:45:21

    5. Kapsayıcı Bir Perspektif: Bağlama Göre Yorumlama Olayları değerlendirirken bağlamından koparmak bizi yanlış sonuçlara götürür. Said Nursî’nin “Kim söylemiş? Kime söylemiş? Ne içinde söylemiş? Niçin söylemiş?”9 prensibi, hakikatin bağlama göre değerlendirilmesi gerektiğine işaret eder. Bir hakikat, sadece bir yorumla sınırlanamaz; bağlamına göre farklı anlamlar kazanabilir. Eğer her bir sözü veya yaklaşımı yalnızca tek bir anlamla sınırlarsak, diğer bakış açılarını göz ardı ederiz ve hakikatin genişliğini yitiririz. Bu bağlamda, Said Nursî’nin övücü sözlerinin birden fazla talebeye yöneltilmesi, aslında her bir talebenin kendi rolünde hizmet etmesi gerektiğine işaret eder ve böylelikle “Hakikatin Renkleri” kavra-mına paralel bir anlayışı ortaya koyar.35 gün🔏

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı