Yoğun iç ve dış gündemde Anayasa Mahkemesi’nin 16 Nisan 2017’de kanuna göre “geçersiz” iki buçuk milyon “geçersiz mühürsüz oy”un “geçerli” sayıldığı referandumla geçirilen Saray danışmanlarının ifadesiyle “tek kişilik hükûmet”le demokrasi ve hukuk tahrip ediliyor.
9 Temmuz 2018’dan itibaren dayatılan ve dünyada hiçbir benzeri olmayan “tek kişilik yönetim”in “partili Cumhurbaşkanı”a verdiği KHK yetkisiyle Meclis’in yasama ve denetim yetkisinin bütünüyle ortadan kaldırılması tahribatı devam ediyor.
Bakanlıkların “sekretarya”, bakanların “sekreter” durumuna düşürüldüğü “sistem”de “KHK’ler”le eğitimden sağlığa, tarımdan arazi kamulaştırılmasına, dernek ve vakıfların kurulmasına bütün işlerin tek imza ile kotarılması çarpıklığı sürüyor.
Başta demokrasinin temel şartlarının başında gelen millet irâdesinin temsilcisi Meclis’te ancak kanunla düzenlenebilecek parlamentonun bütçe hakkının Meclis’ten alınarak “partili Cumhurbaşkanı”na verilmesi ile temel haklarla birçok hak ve hürriyetin KHK’lerle sınırlanması, ülke tam bir otoriterliğin cenderesine sokulduğunu ortaya koyuyor.
“ENGELLİ ARAÇLARININ MOTOR SİLİNDİR HACMİ” YETKİSİ…
Gerçek şu ki Saray’dan Meclis’e ısmarlama “torba yasaları”nda olduğu gibi kamuoyunda tartışılmadan, istişâresiz, alelâcelece gece yarısı dayatılan, tutarsız, öngörüsüz ve eksik yazıldığı için yanlışlıkları sonradan fark edilip bazıları yeni kararnamelerle sekiz-on kere değişiklikle “iptal” edilen “tek imzalı” KHK savurganlığı “Saray yönetimi”nin partizanlıkla muallel sığ ve kısır kapatisesizliğini sırıtıyor.
6 Şubat 2021 tarihli Resmî Gazete’nin “yürütme ve idare bölümü”nde “Cumhurbaşkanlığı KHK’leri”nin başında yer alan “70 numaralı KHK”de “Cumhurbaşkanlığı teşkilâtı hakkında cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile bazı cumhurbaşkanlığı kararnamelerinde değişikliğe dair cumhurbaşkanlığı kararnameleri” yayınlanması çarpıklığı bunun bariz göstergesi.
Daha baştan olmayan üniversitelere rektör atamalarının yer aldığı çıkarılan 55 kararnâmeden 35’inin “KHK’leri düzelten KHK’ler” olması, “tek imza” ile çıkarılan KHK’lerin ne denli özensiz, keyfî ve hoyratça istimal edildiğinin ifşası.
En son Saray’dan Meclis’e dayatılan “torba yasa”ya eklenen engellilerin araç alımlarımda Cumhurbaşkanı’na yetki verilmesi; engelli araçlarıyla ilgili “yerli katkı oranı, motor silindir hacmi, emisyon türü ve değerine göre topluca veya ayrı ayrı belirleme”siyle Cumhurbaşkanı’nın yetkilendirilmesi “ucûbe otoriter rejim”in milleti, Meclis’i dışlayan, hukuku askıya alan “karakterini” ortaya koyuyor.
“TEK İMZA” İLE HUKUKA DARBE…
Hatırlanacağı üzere daha önce Anadolu’nun bir kasabasındaki bir arazinin “riskli alan” ilânından bazı taşınmazların toplu konut, turizm, ticaret amacıyla âcilen kamulaştırılmasına, depremde rezerv alanlarından kentsel dönüşüme birçok yasama ve yargı yetkisi tepeden “KHK’ler”le “tek kişi”nin güdümüne verilmişti.
Keza Anayasa Mahkemesi’nin 703 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin (KHK) maddelerini iptal ve yürürlüğünü durdurma kararıyla rektörlerin Cumhurbaşkanı tarafından atanması ile Merkez Bankası başkanını süresinden önce değiştirme yetkisi de dahil çeşitli yetkiler veren KHK’nin birçok maddesini iptali “tek kişilik rejim”in Anayasaya, demokrasiye ve hukuka darbesi yeniden tescillenmişti.
Aslında yüksek mahkemenin, en son -28 Şubat 2024’te- “tek kişilik rejim”in 10 Temmuz 2018 tarihinde yayımlanan 1 Numaralı Cumhurbaşkanlığı Teşkilâtı Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin ilk kararnamesindeki 37 maddeyi Anayasaya aykırılığı gerekçesiyle oybirliğiyle iptali kararı vahameti ele vermişti.
İptal edilen düzenlemelerde “Cumhurbaşkanlığına personel ataması”, “maaşlarının düzenlenmesi” benzeri hususların yanısıra “hâkim ve savcıların Cumhurbaşkanlığınca görevlendirilmesi, üst kademe yöneticileri hakkında bilgi toplanması ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığına belediyelere ait yetkilerin verilmesi “sistem”in yapısını deşifre etmişti.
Mevzubahis maddelerin “kanun”la düzenlenmesi gerektiğini belirten mahkemenin, OHAL KHK’leriyle imzasız sahte ihbarlara, hukukta hiçbir kıymeti olmayan istihbarat jurnalleriyle sorgusuz-sualsiz yargısız infazla yüz binlerce kamu görevlisinin ihracında ve on binlerce vatandaşı yıllarca iddianâmesi olmadan yargısız infazla tutuklanmasının Anayasada teminat altına alınan temel hak ve hürriyetlerin gasbının teyidi oluyor.