Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak, Batılı devletlerle ilişkilerimiz müsbet anlamda devam ediyor.
Birleşmiş Milletlere üyeliğimizin arkasından, 1958 yılında kurulan Avrupa Ekonomik Topluluğuna üyelik müracaatımız, Demokrat Parti döneminde Başbakan Adnan Menderes tarafından 31 Temmuz 1959 tarihinde yapıldı. Bu müracaatımızı, 15 Eylül 1959 tarihinde topluluk kabul etti.
Ancak, araya giren 27 Mayıs 1960 ihtilâli gecikmelere sebep oldu. 12 Eylül 1963 tarihinde yapılan Ankara Anlaşmasıyla süreç yeniden başladı. 01 Ocak 1996 tarihinde Gümrük Birliği anlaşması imzalandı. Nihayet 10 Aralık 1999 tarihinde Helsinki anlaşmasıyla, Avrupa Birliği adını alan bu topluluğa aday ülke statüsünü kazandık.
17 Aralık 2004 tarihinde Avrupa Birliği ile müzakere süreci tekrar başladı. 03 Ekim 2005 itibariyle müzakereler devam etti. 16 fasıl görüşüldü ve sadece bir tanesi geçici olarak kapatıldı. 11 Aralık 2006 tarihinde ek protokolün Kıbrıs’ı da kaplaması dayatması istenildiği için, 8 fasıl hiç açılmamak suretiyle kapatıldı. 13 Mart 2019 yılı itibariyle müzakereler askıya alındı. Her seferinde Türkiye’den birtakım yeni şeyler talep edilmesi ve şartlar ileri sürülmesi, Avrupa Birliği’nin bu konuda isteksiz olduğu izlenimi veriyor.
Türkiye, çeşitli olumsuzluklar ile karşılaşsa bile, Avrupa Birliği’ne girme meselesinde elinden gelenleri yapmaya çalışıyor. Türkiye’den çok yıllar sonra müracaat edenlerin çabuk kabul edilmesi, 65 senedir ülkemizin Avrupa kapısında bekletilmesi, gerçekten çok onur kırıcı bir durum. “Sizi içimize almayacağız.” demiyorlar fakat almamak için de her türlü bahaneyi kullanıyorlar.
Türkiye, NATO’da var, Avrupa Parlamentosunda var, Avrupa Güvenlik ve İş Birliği Teşkilatı’nda var. Fakat, tam üye sıfatıyla Avrupa Birliği’nde yok. Elbette bunda Türkiye’nin de yapması gereken şeyler mutlaka vardır. Ancak, Almanya başta olmak üzere, diğer bazı büyük devletlerin kendilerine göre hesapları da var. Bununla birlikte Türkiye, büyük bir medeniyet projesi olarak gösterilen Avrupa Birliği’ne girme hedefinden kesinlikle vazgeçmemelidir.
İslâm birliğinin gerçekleştirilmesi meselesine gelince, Avrupa Birliği’ne girmek böyle bir birliği kurmaya engel değildir. Çünkü, dünyanın çeşitli devletleri birden çok fazla birliklerin içinde ve beraber hareket ediyorlar. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, hem Karadeniz Ekonomik İş Birliği, hem Türk Devletler Teşkilâtı, hem Afrika Yüksek İş Konseyi, hem Avrupa’nın çeşitli birlikleri içinde bulunuyor. Çok yönlü dış politikalar gereği bunlar her devlet için normal karşılanıyor.
Bahsi geçen hakikate binaen, 57 İslâm ülkesinin aralarında kurdukları İslâm İş Birliği Teşkilâtı’nı bir temel taşı yaparak, mutlaka ve en kısa zamanda İslâm birliğini kurmak zorundadırlar. İslâm devletleri çapında ve resmen kurulması icap eden bu birlik kurulmadığı takdirde, her birisi kendi başına kalan İslâm devletleri, Amerika ve İngiltere’nin başını çektiği Batılı devletlerin, İslâm ülkelerinin sahip oldukları petrol ve doğalgaz başta olmak üzere, bütün yeraltı ve yerüstü enerji kaynaklarına çökme projelerine maruz kalacakları gözle görülüyor. Bu hususta fazla akıl yürütmeye gerek yok.
Bahsi geçen bu aç gözlü devletler, doğrudan bu emellerine ulaşmıyorlar. İsrail gibi terörist bir devlet başta olarak, çeşitli isimlerdeki terör çetelerini kendi maksatları için alabildiğine kullanıyorlar. Kırk yıldan beri Türkiye için kullandıkları PKK, PYD, DAEŞ gibi örgütlerin yanında daha bir sürü terör örgütleri ortalıkta dolaşıyor ve onların hesabına çalışıyor.
Bütün elli yedi İslâm devleti bu terör örgütleri dahil, Amerika ve diğer Batılı devletlerin hegemonyasından kurtulmak istiyorsa, yarından tezi yok bir an evvel İslâm birliğini kurmaya başlamalıdır. Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne girmesinin en kısa yolu da bu birliktir. Çünkü, Batılı devletlerin İslâm dünyası ile kuracakları münasebetler, Türkiye üzerinden olacaktır. Başka türlü ülkemizi 65 senedir kapıda beklettikleri gibi daha çok bekletirler. Bediüzzaman Hazretleri bunun gibi daha birçok hakikatlere dayanarak “Bu zamanda en büyük farz vazife ittihad-ı İslâmdır” diyerek, bir asır öncesinden haber vermektedir. İslâm birliği kuruluncaya kadar da biz bu hakikatleri söylemeye devam edeceğiz.