Üstad Bediüzzaman bir taraftan haricî zındıka komitelerinin acımasız taarruzlarını püskürtürken; diğer taraftan da adına “sofîmeşrep”, “yarım hoca”, “ihtiyar hoca”, “bid’akâr bazı hocalar” dediği, dindar olarak bilinen dahilî çevrelerin tenkitlerine ve itirazlarına mukabele ederek, muknî cevaplar vererek onları susturmaya çalışıyordu.
Dine ve dindarlara mesafeli olan malûm çevrelerin saldırılarına karşı çıkmak, onların mesnetsiz iftiralarını ve karalamalarını etkisiz hâle getirerek çürütmek, bir yönü ile belki kolaydır. Çünkü bunların akıl dışı yalanlarına aklı başında olan çoğu insan inanmaz. Nitekim sırf iftiralara dayalı olarak Üstad ve talebelerine açılan yaklaşık iki bin davanın hepsi beraat ile neticelenmiştir.
Velâkin çevrelerinde dindar olarak bilinen, dinde hassas fakat muhakeme-i akliyede noksan, aynı zamanda kıskanç ve enaniyetli bazı hocaların itirazlarına ve saldırılarına karşı koymak kolay değil.
Bunun için çare olarak da, Üstad Bediüzzaman, bu gibi hocalar mütevazı da olsa onların birçoğunda ilmî enaniyetin bulunduğunu, bundan dolayı, kesinlikle, bunların enaniyetlerini tahrik etmeyip onlarla münakaşalardan kaçınmamızı tavsiye ediyor.
Ayrıca bunların arkasında çoğunlukla bazı din düşmanlarının bulunduğunu haber veriyor. Bunların itirazlarının münafıkların ellerinde bir senet olacağına dikkat çekerek, ısrarla böyle hocalarla münakaşalardan kaçınmamızı tavsiye ediyor Üstad Bediüzzaman.
Bu meyanda, değil böyle enaniyetli yarım hocalardan veya gururlu bazı şeyhlerden; “Mekke-i Mükerreme’de dahi –farz-ı muhal olarak– Risale-i Nur’un aleyhinde bir itiraz kutb-u a’zamdan dahi gelse Risale-i Nur şakirdleri sarsılmayıp o mübarek kutb-u a’zamın itirazını iltifat ve selâm suretinde telakki edip teveccühünü de kazanmak için medar-ı itiraz noktaları o büyük üstadlarına karşı izah etmek, ellerini öpmektir.” diyerek tavsiyelerde bulunuyor Üstad.
Konu ile alakalı olarak Üstad Bediüzzaman’ın şu dikkat çekici tespitine kulak verelim: “Risale-i Nur’a daha vatana, idareye zararı dokunmak bahanesiyle tecavüz edilmez, daha kimseyi o bahane ile inandıramazlar. Fakat cepheyi değiştirip din perdesi altında bazı safdil hocaları veya bid’a taraftarı veya enaniyetli sofîmeşreplileri bazı kurnazlıklarla Risale-i Nur’a karşı –iki sene evvel İstanbul’da ve Denizli civarında olduğu gibi– istimal etmek ve Risale-i Nur’a ve şakirdlerine ayrı bir cephede tecavüz etmeye münafıklar çabalıyorlar. İnşaallah muvaffak olamazlar.”
Görüldüğü gibi Üstad Bediüzzaman’ın iman-Kur’ân hizmetine mâni olmak için, şeytanın dahi aklına gelmeyecek yollara başvuruyorlar. Her türlü yalanlarla, iftiralarla Üstad’ın hizmetlerine engel olamayan zındıka komitelerinin bu defa suret-i haktan görünerek bazı safdil hocaları veya enaniyetli sofî meşreplileri bazı kurnazlıklarıyla kandırıp, başka bir cepheden münafıkane çabaladıklarını görüyoruz.
Üstad’ın, dinsizlik adına taarruzda bulunan münafıklara karşı onların anlayacağı dilden sertçe müdafaalarda bulunurken, zındıka komitelerine alet olan ehl-i dine karşı daha müsamahakâr bir üslupla muamelede bulunduğunu ve talebelerine de bu çerçevede tavsiyelerde bulunduğunu görüyoruz.