Üstad Bediüzzaman’ın Tek Parti Dönemi’nde maruz kaldığı tamamen keyfî, haksız hukuksuz muameleler neticesinde çektiği azapların haddi hesabı yok.
Tek Parti Dönemi’nin hak hukuk tanımaz idarecilerinin, açık veya gizli planları neticesinde zindanlara atmak suretiyle ölüme terk etmekten sonuç alınamayınca, bu İslâm kahramanının hayatına son vermek için ona öldürücü zehir verdiler. Çok şükür inayet-i İlâhiye ile bundan da bir sonuç alamadılar.
Üstad Bediüzzaman’ın vücudunu bu insanlık dışı yollarla ortadan kaldıramayan despot idareciler, bu defa onu sudan bahanelerle mahkemeler eliyle mahkûm etmeye, çalıştılar.
“Rejim aleyhindedir”, “Dini siyasete alet ediyor” gibi, bir sürü mesnetsiz iddiayla açtıkları davaların hemen hepsinden de beraatla çıkan Üstad ve talebelerine, hukuk tanımaz idareciler keyfî olarak yine baskı ve tarassutlarda bulundular.
Bu arada o zamanın hak hukuk tanımaz idarecilerinin her ne suretle olursa olsun Bediüzzaman ve fedakâr talebeleri aleyhinde zamanın hukukçularına verdikleri talimatlara aldırmadan, vicdanlarının sesine kulak veren; başta mahkeme reisi Ali Rıza Bey ve hâkime Hesna Hanım olmak üzere cesur bütün yargı mensuplarını takdir ve rahmet ile anmak lazım.
Tek Parti Dönemi’nde yapılan tazyiklere, verilen gözdağlarına aldırmadan hak hukuk çerçevesinde Bediüzzaman ve talebelerine iki bin civarında beraat kararlarını vermek suretiyle onların suçsuzluklarını imza etmekten çekinmeyen yargı mensuplarının bu cesurane tavırları, her türlü takdire şayan, merdane bir duruştur.
Bugün de birçok alanda, bundan önceki hukuk dışı hadiselere benzer şeyler yaşanıyor maalesef.
Kendilerine muhalif gördükleri hemen herkesi, her kesimi, aslı astarı olmayan isnatlarla itham ederek, yargıyı yanıltarak cezalandırmaya çalışıyorlar.
Vicdanlarının sesine kulak vererek, hakkaniyetten ve hukuktan taviz vermeden aldıkları kararların altına imzalarını atabilen, üstlendikleri makamın gereğini yerine getiren yargı mensuplarını tenzih ederek; yüklendikleri mesleklerinin, sorumluluklarının farkında olmayanlara da rastlandığı oluyor maalesef. Hiçbir tesir altında kalmadan adaleti dağıtmakla mükellef olduklarını unutan, veya bildikleri halde bu sorumluluklarını yerine getirmekte acze düşenlerin olması yargı açısından iç açıcı bir durum değil midir?
Alınan bazı yanlış kararlar insanların mağdur edilmesine yol açmaz mı? Hukuksuz kararlarla suçsuz insanın mağduriyetine sebep olmak adalet anlayışına sığar mı?
Evrensel hukukun geçerli olmadığı, adaletin tarafsız, eşit bir şekilde dağıtılmadığı, hak ve hukukun çiğnendiği, haklının güçlü değil, güçlünün haklı olduğu bir yerde huzurdan ve sükûndan bahsedilebilir mi? Öyle bir durumda sıkıntıların sona ermesi mümkün olur mu?