Bu mübarek ayda yapılan her ibadet ve iyilik, Allah katında kat kat mükâfat bulur. Ramazan dendiğinde akla gelen en mühim hususlardan biri de zekât ve fitredir.

Bediüzzaman Said Nursî, hayatını vakfettiği ve bir “eğitim ve maarif projesi olan” Medresetü’z-Zehra’nın en önemli gelir kaynaklarından biri olarak zekâtı göstermektedir. Münazarat adlı eserinde, zekâtın bu tür hizmetler için bir kaynak olduğu üzerinde durarak, “Zekâtın zekâtı da olsa kâfidir” ifadesini kullanmıştır. 

Bu anlayış, günümüz Nur hizmetleri için de geçerlidir. Talebe hizmetleri, neşriyat faaliyetleri ve diğer iman esaslı çalışmalar, bu hizmetlerin ayrılmaz parçalarıdır. Bu çalışmaların sürdürülebilmesi de, maddî katkılarla mümkündür.

Günümüzde ekonomik şartlar giderek ağırlaşmakta ve hizmet müesseseleri, son derece kısıtlı imkânlarla faaliyetlerini yürütmektedir. Bu yüzden, farz olan zekât ibadetinin bu hizmetlere yönlendirilmesi büyük bir önem taşımaktadır. Zekâtlar iman hizmetlerine yönlendirilirse, hem Bediüzzaman Hazretleri’nin işaret ettiği manaya uygun hareket edilmiş olur, hem de bu hayırlı çalışmalar daha bir güç kazanır.

Bu hususta, Tevbe Suresi 60. ayette zekâtın verileceği yerler arasında sayılan “fî sebîlillah” (Allah yolunda hizmet edenler) kategorisi de, günümüzde iman hizmetlerine adanmış müesseseleri de içine almaktadır. Çünkü bu kuruluşlar, manevî cihad için kurulmuş ve insanlara İslâmiyet’i anlatmayı gaye edinmiş yapılardır. Dolayısıyla, zekâtların bu hizmetler için kullanılması, ayetin ruhuna uygun bir uygulama olarak değerlendirilebilir.

Zekâtların hizmetlere en verimli şekilde aktarılması için, ilgili heyetler ve kadrolar tarafından titizlikle belirlenen ihtiyaç önceliklerine göre hareket edilmektedir. Gazetemizde yer alan ilân ve duyurular, bu sürecin nasıl işleyeceğini göstermektedir.

Cenâb-ı Hak, verdiğimiz zekât ve fitreleri en doğru adrese ulaştırmayı nasip etsin ve bu ibadetlerimizi kabul eylesin. Unutmayalım ki, zekât yalnızca malımızın değil, aynı zamanda iman hizmetlerine katkımızın da bir göstergesidir.

**

Yeni Asya’dan 23 Mart Özel Sayısı: “İttihad-ı İslam temelinde Türk-Kürt kardeşliği”

Müslümanlar olarak bizleri birleştiren en büyük hakikat, tevhid ve kardeşlik düsturudur. İttihad-ı İslâm, Bediüzzaman Said Nursî’nin de üzerinde hassasiyetle durduğu ve bu zamanın en büyük farz vazifesi olarak ifade ettiği, İslâm âleminin en büyük ihtiyacı olan bir hedeftir. Müslümanların birlik ve beraberliği, farklılıklarımızı zenginlik bilerek ortak değerlere sarılmamızla mümkündür.

Bu anlayış doğrultusunda, Üstad Bediüzzaman’ın vefatının 65. sene-i devriyesi olan 23 Mart’ta özel bir sayıyla karşınızda olacağız inşaallah.

Bu özel sayıda:

✅ Genelde İttihad-ı İslâm’ın önemi ve gerekliliği,

✅ Özelde Türk-Kürt kardeşliğinin ortak bağları, tarihî ve manevî temelleri, 

✅ Birlik ve beraberliğin nasıl sağlanacağına dair Bediüzzaman’ın görüşleri, günümüze sunduğu reçete, bu yoldaki her devri kuşatacak çaba ve gayretleri,

✅ Günümüz İslâm dünyasının bu konudaki meseleleri ve çözüm yolları gibi önemli başlıkları ele alacağız.

Birlikte rahmet, ayrılıkta azap vardır!

23 Mart özel sayımızı geniş kesimlere ulaştıralım!

Hayırlı ve bereketli Ramazanlar dileriz.