Geçenlerde bir okuyucumuzun; Üstad Bediüzzaman’ın, “Bu hizmet-i Kur’âniye’de bulunan kardeşlerinizi tenkit etmemek” tavsiyesini dikkate alarak yazdığımız bir yazı ile alâkalı yaptığı yorumda “Her makale, her yazı eleştirilir. Eleştirmeyince kendimizi nasıl geliştireceğiz?” gibi bir sualde bulundu.
Evvela belirtelim ki “kardeşlerinizi, tenkit etmemek” ikazı bizim değil; Üstad Bediüzzaman’ın ikazıdır. Biz de Üstad’ın bu tavsiyesi ışığında, bu ciddi mesele ile ilgili fikrimizi nazarlara vermeye çalışıyoruz. Elden geldiği kadar Risale-i Nurdaki ölçü ve prensipler çerçevesinde kalmaya çalıştığımız yazılarımızla ilgili her türlü yorumdan ve tenkitten memnuniyet duyarız.
Madem yine söz tenkit meselesinden açıldı, biz yine bu önemli konu ile ilgili Üstad Bediüzzaman’ın nazarlara verdiği tavsiyeler ışığında fikrimizi kısaca ifade etmeye çalışalım.
Üstad’ın, “Bu hizmet-i Kur’âniye’de bulunan kardeşlerinizi tenkit etmemek” tavsiyesine ilâve olarak Zübeyir Ağabeyin de “Kardeşlerinizin zerre kadar hizmetlerini batmanlar olarak görün” anlamına gelen tavsiyesine baktığımızda, hadimler açısından bu tavsiyelere riayet etmenin önemli bir sorumluluk olduğunu, bu tavsiyelere riayet etmeyip, sudan bahanelerle tenkit etmeyi alışkanlık haline getirmenin bu hizmet-i Kur’âniyede bulunan kardeşlerimizin hukukuna bir nevi tecavüz olduğunu anlıyoruz. Dolayısıyla hiçbir hadimin böyle bir manevî mesuliyeti göze alacağını tahmin etmiyoruz.
Kendimizce kardeşlerimizde gördüğümüz kusurlar gerçekten iman-Kur’ân hizmetlerimize zarar verecek, Nurlardaki ölçülerle örtüşmeyen kusurlar mı, yoksa beşer olmak hasebiyle çakıl taşları hükmündeki ufak tefek hatalar mı, yoksa mizacımıza veya meşrebimize uymadığı için bazı kardeşlerimizin hoşumuza gitmeyen bazı huylarını bahane ederek onları kınamaya mı yelteniyoruz? Bütün bu gibi durumları değerlendirdikten sonra hizmetlerimize zarar verecek bir durum söz konusu değilse asla tenkitlere tevessül etmemeli, ufak tefek kusurlara nazar-ı müsamaha ile muamele etmeliyiz.
Şayet arkadaşlarımızdan sudur eden yanlışlar Nurlardaki ölçülere ve düsturlara uymayan ve kudsî davamıza zararı dokunan haller ise, o zaman da şahsın kendisini kırmadan, incitmeden, tatlı bir dil ile gerekli uyarı ve tavsiyelerimizi yapmalıyız.
İnada, kine ve garaza dayanan tenkitlerden şiddetle kaçınmalıyız.
Yüzde yüz haklı da olsak, fırsat kollayan dine muhalif çevrelere, ifsat komitelerine malzeme olması muhtemel tenkit ve uyarılardan da şiddetle kaçınmalıyız.
Bu meyanda gerek dava arkadaşlarımıza, gerek mensubu bulunduğumuz camiamıza veya naşir-i efkârımız olan gazetemize yönelik olarak; bize muhalif olup fırsat bekleyen çevrelerin attıkları iftiraların bir benzerini biz de yapıyorsak bilelim ki, iyi niyetlerle de olsa kendi ayağımıza kurşun sıkmış oluyoruz. Ki hiçbir hadimin, böyle bir manevî mesuliyeti gerektiren bir yanlışı göze almasına ihtimal vermiyoruz.