Türkiye’yi idare edenler memnun olmasa da ‘hak, hukuk ve adalet hatırlatmasını’ yapmaya devam etmek gerekiyor. Çünkü yaşadığımız sıkıntıların temelinde ‘hukuk ve adâlet devleti olma arayışımız’ yatmaktadır.
Görünen ve vatandaşın yaşadığı en büyük sıkıntı olan ‘ekonomik kriz’in de temelinde ‘hak, hukuk ve adalet meselesi’ yatmıyor mu? Her ne kadar geniş kitleler bunun farkında olmasa da, ekonomik ve sosyal sıkıntıların temelinde de ‘hukuku tanımama tavrı’ vardır. Eğer ülkemiz gerçek anlamıyla bir ‘adalet devleti’ olmuş olsa; bu kadar derin ekonomik ve siyasi krizler yaşanmazdı. Velev ki yaşanmış olsa, yıllar yılı sürmez, kısa sürede ‘düzlüğe’ çıkardık.
Peki bu kanaati izhar etmenin sebebi nedir? Gerek ekonomik ve gerekse siyasi her toplantıda iş gelip buraya dayanıyor. Hatta Avrupa Birliği yolumuzun tıkanması bile bu sebepledir. Başka sebepler tebei, yani yan sebepler olarak sayılabilir.
Nitekim Avrupa Birliği (AB) Komisyonu’nun genişlemeden sorumlu üyeliğine aday gösterilen Slovenyalı diplomat Marta Kos da bunu apaçık şekilde ifade etmiş. İlgili haberde şöyle denilmiş: “Avrupa Birliği (AB) Komisyonu’nun genişlemeden sorumlu üyeliğine aday gösterilen Slovenyalı diplomat Marta Kos, aday bir ülke ve kilit bir ortak olan Türkiye ile etkileşimini sürdüreceğini ancak üyelik süreciyle ilgili ve ikili ilişkilerdeki tüm gelişmelerin Kıbrıs konusunda yaşanacak olumlu gelişmelere bağlı olduğunu söyledi. (...) Slovenya’nın aday gösterdiği ve AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen tarafından genişlemeden sorumlu üye olarak önerilen Marta Kos, AP milletvekillerinin onayını almak için programını sundu. (...) “Eğer bana bu rolü verirseniz, gelecekteki üye ülkelerin genişlemeye iyi hazırlanmalarını sağlamak için elimden gelen her şeyi yapacağım” diyen Kos, yalnızca AB’nin değerlerini benimseyen ülkelerin Birliğe kabul edilmesi ve sürecin liyakatli olması için çalışacağını söyledi. Kos, şöyle devam etti: “AB için aday bir ülke ve kilit bir ortak olan Türkiye ile etkileşimimi sürdüreceğim. Bunu yaparken, işbirliğinin sadece ekonomik uyum veya coğrafi yakınlık meselesi olamayacağını anlamak önemlidir. İnsan haklarını, demokrasiyi, temel özgürlükleri ve hukukun üstünlüğünü her zaman savunacağım ve aday ülkelere ilkelerimizin müzakere edilemez olmadığını hatırlatacağım.” (AA, 7 Kasım 2024)
Her ne kadar idarecilerimiz AB yolunun tıkanmasının kabahatini Avrupa Birliği idarecilerine atıyorsa da esas kabahat ülkemizi “hak, hukuk ve adalet yolu”ndan ayıranlardadır. Elbette kimse AB idarecilerinin kabahatsiz olduğunu söyleyemez, ama esas kabahat Türkiye’yi ‘hak, hukuk ve adalet tanımaz’ hale getiren idarecilerdedir. Yürürlükteki anayasa ve kanunları uygulamayanların başkasını kınamaya hakkı olabilir mi?
Milletin ve memleketin menfaati Türkiye’nin “hak, hukuk ve adalet yolu”nda ilerlemesindedir vesselam.