Kamuoyunun konuşup tartıştığı konular o kadar hızlı değişiyor ki, “Son bir haftada neler konuştuk?” sorusu sorulsa bir çırpıda cevap verebilenler sınırlı sayıda olur. Hakikaten son bir ayda, son bir haftada hangi “gündem”ler konuşuldu ya da hangi konular “gündem” hâline getirildi?
İnsanlar ve kamuoyu esasta çok önemli olmayan konularla meşgul olurken bazı “mühim” konular konuşulup tartışılmadan “kanun” hâline getirilmek isteniyor. Bunlardan biri de kamuoyunda “etki ajanlığı” olarak tanımlanan bir düzenlemedir. Belki çoğu kişi “Bize ne, TBMM tartışsın ve gerekiyorsa kanunu kabul etsin” diyebilir. İlk bakışta bu kanaati haklı görenler de olabilir. Elbette geniş halk kitlelerinin; hazırlanan bu ve benzeri kanun maddelerinin Türkiye’ye ve insanımıza ne getirip ne götüreceğini ayrıntıları ile bilmesini bekleyemeyiz. İşte bu noktada “işi bilenler”in yaptığı açıklamalar ve kanaatleri öne çıkar.
“Daha İyi Yargı Derneği” bu konuda bir açıklama yapmış ve şöyle demiş: “TBMM Adalet Komisyonu’nda kabul edilen ve önümüzdeki günlerde TBMM Genel Kurulunda görüşülmesi beklenen Türk Ceza Kanunu’ndaki [kamuoyunda ‘etki ajanlığı’ olarak tanımlanan] düzenleme, içerdiği geniş ve muğlak tanımlarla demokratik hak ve özgürlükler üzerinde ciddî bir tehdit oluşturmaktadır. (...) Hukukun üstünlüğünün ve demokratik bir toplumun temel ilkesi, yasaların açık, öngörülebilir ve anlaşılır olmasıdır. Ancak bu düzenlemede geçen ‘devlet güvenliği veya iç ve dış siyasal yararları aleyhine’ gibi belirsiz ve yoruma açık ifadeler, tüm bireyler ve kurumlar için bu suçla itham edilme riskini oluşturmaktadır. Devletin güvenliğinin ve yararlarının nerede ve nasıl olduğu oldukça bilinmez ve muğlak kriterlerdir. Bunlarda devleti yönetenlerin bile mutabık olması mümkün olmadığı gibi bireylerin de nelerin bu muğlak kriterler lehine veya aleyhine olduğunu bilmesi, kestirmesi ve fikirlerini formüle etmesi mümkün değildir. Getirilen düzenleme, neyin düşünülüp neyin ifade edileceğini yürütmenin belirlemesi gibi bir düşünce ve ifade özgürlüğünün sadece yöneticiler tarafından belirlenmesi ve sınırlandırılması ile sonuçlanabilecektir.
“Farklı düşünen ve bunu ifade eden yurttaşlar suçlanma ve tutuklanma korkusu ile karşı karşıya kalacaktır. Böyle bir durumda çatışma, ayrışma ve kavganın artması, demokrasiye olan inanç ile anayasal değerlere bağlılığın azalması tehlikesi vardır. (...) Anayasamızda öngörülen hukuk devleti ile suçta ve cezada kanunîlik ilkesinin doğal bir parçası olan belirlilik ilkesine açıkça aykırı bu düzenleme ise demokrasinin temeline zarar verecek ve toplumun özgür, katılımcı, âdil bir geleceğe olan inancını sarsacaktır. (...) Bu nedenlerle biz, (...) teklifin geri çekilerek konunun tüm tarafların katılımıyla daha kapsamlı bir şekilde ele alınması gerektiğini önemle tavsiye ve talep ediyoruz.”1
Ciddî mahzurları olduğu ifade edilen bu düzenlemenin Türkiye’ye ve milletimize fayda yerine zarar vereceği anlaşılmıyor mu? O hâlde bu ‘yanlış’a ‘yanlış düzenleme yapmayın’ demek icap etmez mi? Bir değil, bin STK’nın buna itiraz etmesini beklemek hakkımız değil mi?
Hep birlikte ve her zaman, yanlışa yanlış diyelim vesselam.
Dipnot:
1- Kuruluşun, 12 Kasım 2024 tarihli basın açıklaması