“Birine sabır telkin etmek” anlamındaki “taziye”, terim olarak yakını vefat eden kimseleri sabır ve metanet göstermeye teşvik etmeyi, baş sağlığı dilemeyi, onları teselli edip acılarını paylaşmayı ifade eder.
Peygamber Efendimiz (asm), “Başına bir musibet gelene taziye ziyaretinde bulunan kimseye musibete uğrayanın sevabı kadar sevap verilir”1 buyurmuştur.
Cenaze evinde cemaate yemek ikram etmek amacıyla yemek yapılması, yıllardır süregelen bir yanlıştır. Cenazenin acısı ile ikram hazırlama zorunluluğu arasında bir denge kurmak oldukça zordur. Sıkıntı içinde, sıkıntı; külfet üstüne, külfet.
Cenaze sahibinin teferruatla uğraşmaktan üzülmeye vakti yok.
Allah eksikliğini göstermesin; cenaze namazına ve defin işlemlerine katılan, zor gününüzde yanınızda olan dostlarınızı ya evinizde ya da mümkün değilse bir yakınınızın evinde ağırlamalısınız. Zira münasip olan budur.
Mevtanın ardı sıra okunan aşr-ı şerifler, dualar, dilekler ve temennilerden sonra hâzirûna izzet ikramda bulunmak alicenaplıktır, misafirperverliktir. Bundan doğru ve güzel ne olabilir?
Ancak cenaze merasiminden sonra verilen yemekler ve yapılan ikramlar, mümkünse cenaze sahipleri tarafından değil; konu komşu, yakınlar, dostlar ve akrabalar tarafından gerçekleştirilmelidir. Tâ ki, o üzüntülü insanların derdi tasası katlanmasın, katmerlenmesin.
Zaten ölünün akrabaları ve komşularının ölü evine yemek yapıp götürmesi müstehaptır. Çünkü rivayet edildiğine göre, Cafer b. Ebû Tâlib şehid olduğunda Resûlullah, etrafındakilere Cafer’in ailesinin üzüntüleri sebebiyle yemek hazırlayacak durumda bulunmadığını söylemiş ve onlara yemek yapmalarını tavsiye etmiştir.2
İslâm âlimleri bu rivayetten hareketle, cenaze evine yemek götürmenin sünnet olduğunu ifade etmektedirler.3
İnsanların üzüntülü, sıkıntılı gününde ortaya konacak olan bu davranış ve yardım ne kadar güzel. Vefakâr dostların, konu komşunun tâziyede bulunmaları; ikramları, hânenin ve hâne sahibinin şartlara göre kabul etmeleri ise bir erdemdir. Yani müsait olan yere oturulur, takdim edilen ikram kabul edilir. O gün, o mecliste kişiye özel bir şey olmaz.
Bu cümleden olarak, nadir de olsa bir cenaze sahibinin yaşadığı ve bizimle paylaştığı şu durumu, usul ve âdab açısından nakletmeye değer buluyorum:
“Cenazede üst üste on bardak çay içilmez, çaya özel limon istenilmez. Peynirli pideyi beğenmeyip kıymalı pide istenilmez, ılık ayran götürünce soğuğu istenilmez.”
“Bugün dedem toprağa gömüldü, cenaze evi bizdeydi ve hepsi benden istenildi.”
Evet… Samimiyetten de olsa, niyet doğru, ama davranış yanlış. Çünkü o gün o yer naz yeri değil, mümkün olduğunca niyaz yeri. Yani, o gün, “… Göz, bir saçı kaldıramaz.”4
Biliriz ve bilmeliyiz ki, maksat Allah’ın rızasını tahsil olmalıdır. Onun için haddi aşmamalı; nezâhetten, nezaketten şaşmamalıdır.
Dipnotlar:
1 İbni Mâce, Cenâ’iz, 56; Tirmizî, Cenâ’iz, 71. 2 TDV İslâm Ansiklopedisi, 40; 203 (Tirmizî, “Cenâ’iz”, 21). 3 Age, 40; 202. 4 Said Nursî, Lem’alar, 234.