Usûl, müzikte olmazsa olmazlardandır. Ritim veya tempo tutmak şeklinde de söylenebilir. Ancak yine de bu ifadeler usûl kavramını tam olarak karşılamaktan biraz uzak kalmaktadır.
Bir şarkı, türkü, ilâhi sazlı veya sözlü herhangi bir eser çalındığında hemen havasına girip bilerek veya farkında olmadan usûl vurduğumuzu görürüz. Tabiri caizse parmaklarımız ve ayaklarımız ritim vurmak için kullandığımız enstrümanlardır. Korolarda muhakkak yer alan ritim aletlerini icra etmek pek de göründüğü kadar kolay değildir. Öyle ki müziğimizde 120 zamanlı çok uzun ve zor usûller olduğunu söylersem belki bir şeyler ifade eder. Peki ritim, usûl vurmak için kullanılan müzik aletleri nelerdir:
Kudüm, bu enstrümanların en başta gelen, önemli sazlarından olup dinî ve dindışı mûsikîmizde kullanılır. Özellikle “Mevlevî Mûsikîsi”nde ayrı bir yeri vardır. Kudüm’ün teknesi bakırdan yapılmış biri büyük, diğeri biraz daha küçük iki tasa benzer. Ağız çapı 30 cm, yüksekliği ise 16 cm civarındadır. Büyüğünün ağzına iki milimetre, küçüğünün ağzına bir milimetre kalınlığında deri gerilir. En iyi sesi deve derisi verir. Deriler sicimlerle gerilerek istenilen gerginliğe getirilir. Kudüm’ün tabanı sehpaya benzeyen simitlerin üzerine oturtulur. Büyüğü usûllerimizin güçlü, küçüğü ise zayıf darplarını (vuruşlarını) belirler. Kudüm, uçları yuvarlak “Zahme” adı verilen ağaç çubuklarla çalınır. Nakşî Dede bir rubâisinin son iki mısrasında şöyle der:
“Mânend-i Kudûm sîne-küpân oldum
Tennâ, tennâ, ten dediğim sensin hep”
Mûsikîmizde kudümden sonra en çok ve sevilerek kullanılan bir diğer vurmalı saz ise Def‘tir. Farsçada “duf”, Arapça ve Batı dillerinde “defik” denilir. Türk deflerinin başlıca şekilleri, Klâsik def (hanende defi, genellikle zillidir), lâterna defi, karagözcü defi (paslâf), ayıcı defi (çingene defi). Def genellikle ceviz ağacından yapılmış dar ve ince bir kasnak üzerine gerilmiş deriden ibarettir. Kasnağın çapı 28-30 santimetre kadardır. En iyi ses veren deri köpek ve dana derisidir. Kumkapı ve Samatya’da yapılmış defler birer sanat eseriydi. Anadolu’da def çoğunlukla kadın çalgısı olarak telâkki edilir. Def çalanlara “defzen” ya da “dairezen” denir. Özellikle Kadirî, Rıfâi, Devrânî, Şâzelî, Halvetî, Mevlevî tekkelerinde kullanılmıştır. Ahmed Paşa (vefatı 1497):
Dil ki tutmaya gâmın çeng’ine def gibi yüzün
Ney gibi her dem işi nâle vü efgân yaraşır
derken, Nedim
Kanı o geceler, o tarablar, terâneler
Ey def! Anup o zevki döğünmez misin dahi? diye sorar.
Bir diğer vurmalı saz olan darbuka 20. yüzyılın başından beri klâsik mûsikîmizde kullanılmaya başlanan bir sazdır. Genellikle sırsız bir toprak gövdenin ağız bölümüne işkembe, eski davul derileri ya da iyi ses veren iyi cins bir deri yapıştırılarak elde edilir. Günümüzde bazen plastik zarlar da kullanılıyor. Son yıllarda bakır, alüminyum, pirinç gibi metal ve alaşımlar, alçı, porselen, ağaç ve cam elyafından yapılmış gövdeler kullanılmaktadır.
Tekkelerde kullanılan deflerin en büyüğü ve zilsiz olanına ise mazhar denmektedir. Kasnak çapı 50-60 santimetre olup bendir de denmektedir.
Zil ise Türk Sanat Mûsıkîsi’nde her yerde kullanılmaz. Zillerin her türlüsünü yapan dünyaca ünlü Ermeni ailesi önceleri İstanbul’da otururdu. Zilciyan ya da Samatyalı adı ile bilinen bu aile daha sonra ABD’ye göç etmişlerdir. Döküm maddesi olan pirincin özel alaşımını bilen Kerope Zilciyan, bu sırrını kimseye vermeden ölmüştür.
Tekke mûsıkîsinde kullanılan, Mehter mûsıkîsi zillerinden biraz daha küçük bir zil şekli ise Halile‘dir. Bu büyük ziller icrâ esnasında birbirine çarparak çalınır. Çalanlara “Halîlezen” adı verilir.