Osman Zengin Bey gazetemizde yayınlanan geçen haftaki yazısında Erzurum’da tam da teravih vaktinde, belediye etkinlikleri adı altında hanım şarkıcıların sahneye çıkarılmalarından bahsetmişti.
Bu duruma haklı olarak tepki göstermiş ve Erzurum halkının da aslında bu duruma razı olmadığını yazmıştı. Birkaç gün önce telefonla yaptığımız görüşmede, bu yazının etkili olduğunu ve ilgililerin dikkatini çektiğini söyledi. Ben de bu vesileyle her Ramazan olduğu gibi bir kez daha bu konuya dikkat çekme ihtiyacı hissettim.
Özellikle son 15 yıldır başta İstanbul olmak üzere pek çok il ve ilçe belediyeleri Ramazan ayında düzenledikleri programlar, iftar çadırı organizasyonları ile önemli bir hizmet veriyorlar. Sahasında isim yapmış bilim adamları, hocalar ve konuşmacıların katıldığı programlar gelen izleyiciler için, oldukça faydalı bilgileri paylaşıyor. Kitap fuarları, yazarlarla imza günleri, yöresel ve kültürel zenginliklerimizi gösteren sergiler, eşyalar, ürünler de fazlasıyla ilgi çekiyor. Yine tasavvuf müziği sanatçılarının katıldığı konserler ise Ramazan ayının ruhuna en uygun müziğin icra edilmesi bakımından takdire değer. İftar çadırlarına gelen insanlar, ilahi dinlemek istiyorlar ve program sonrası da memnun ayrılıyorlar. Bunu, çok defa verdiğim konserler sonrası ben de müşahede ediyorum ve dinleyicilerle yaptığımız ayaküstü sohbetlerde bu durumu kendileri de dile getiriyorlar. Ancak bazı belediyelerce Ramazan ayında kadın şarkıcıların sahne alması, şarkı, pop, arabesk müzik icra edilmesi anlaşılır gibi değil. Bu müziklerin dinleyende manevî ve uhrevî anlamda olumlu bir etki uyandırmayacağı açık değil mi? Fakat, yanlışta ısrar eden belediyeler halen daha var. Ne demek istediğimizi daha iyi anlamak isterseniz bulunduğunuz il veya ilçenin belediyelerinin Ramazan etkinlikleri programlarına bir göz atmanız yeterli olacaktır. Yılın on bir ayında zaten bu şarkıcılar davet ediliyor ve konser verdiriliyor. Bâri Ramazan’da, Ramazan’ın ruhuna uygun müzikler dinletip, tasavvuf müziği icracılarına yer açın. Ramazan’ı eğlence, şarkı dinleme, boş vakit geçirme, göze hitap etme ayı olarak görme ve gösterme anlayışından vazgeçmek gerekiyor. Çünkü Ramazan böyle bir ay değil ve olamaz.
Vaktiyle belediye başkanına danışmanlık yapan arkadaşıma sorduğum ‘’neden bu tür şarkıcıları, bayanları, popçuları Ramazanlarda sahneye çıkarıyorsunuz?‘’ şeklindeki soruma, belediye başkanının kendisine ‘’ama salonları da bunlar, tanınmış isimler dolduruyor‘’ dediğini aktarmıştı. Bu cevabı hiç unutmuyorum ve her hatırlayışımda böyle yöneticilere feraset ve i’zan diliyorum. Kendi siyasi beklentileri için sadece isimden ibaret, Ramazanın ruhuna uymayan kişilerin sanatçı diye salonlara çağrılıp özel muamele görmeleri, halkın parasının böyle dağıtılmasını hoş görmek, kabul etmek mümkün değil. Özellikle belediye kültür müdürlerinin bu tip organizasyonlara ehil kimselerden seçilmemesi veya organizasyon ajanslarıyla ilişkileri de bunun nedenlerinden. Ramazanda dinlenmesi gerekli müzik türü tasavvuf müziği’dir. Bu müziği hakkıyla icra eden sanatçılarımız ise mevcut çok şükür.
OSMANLI'DA SEMAİ KAHVELERİ
Eskiden Direklerarası eğlenceleri meşhurmuş. Şimdi de Sultanahmet’e, Eyüp’e, Feshane’ye gitmek, eğlenmek, gezmek. Zaman içerisinde değişimle birlikte halk da kendi eğlence mekânlarını ve tarzlarını buluyor. Eski Ramazanlar denince eğlence kültürü bakımından Osmanlı’da, Ramazanlar da semai kahvelerinin ayrı bir yeri var imiş. Özellikle İstanbul’da Aksaray, Beyazıt, Balat, Eyüp, Karagümrük, Üsküdar gibi semtlerde bulunan bu kahvehaneler 1. Dünya Savaşı ile birlikte ortadan kaybolmuşlardır. Tarihçi Reşat Ekrem Koçu, bu kahvelerin tavanına elvan kağıttan güller, zincirler yapıldığını, bir köşede çalgı yeri hazırlandığını, çalgıcıların sazlarını bu duvara astıklarını anlatır. Arife günü akşamı kahvedeki bütün iskemleler ve masalar kaldırılıp yerine küçük hasır iskemleler konulurmuş. Semai Kahvelerine pek çok tabakadan İstanbullu gelmekle beraber baş müşterilerinin tulumbacalar (o dönemin itfaiyecileri) olduğunu yazar. Semai Kahveleri normal mahalle kahvelerine göre 4 kat daha pahalı imiş. Darbuka, zilli maşa, klarnet ve çifte naradan oluşan bir musıki heyeti zaman zaman çalarmış. Kahvenin çığırtkanı bir semai veya divan okuyarak bir ay boyunca sürecek faslı başlatırmış. Kendisi de bir semai kahvesi işletmiş olan Üsküdarlı Vasıf Hoca ‘’çok genç çocuklar olmamak şartıyla isteyen her sınıf halkın gelebildiğini, kibar kimselerden devlet adamlarından gelenlerinde çok olduğunu, bunların bir köşede dikkat çekmeyecek şekilde oturup arifane bir tarzda okuyanları dikkatle ve takdirle dinledikleri‘’ anlatır. Semai Kahvelerinin son ve ünlü temsilcilerinden Zeytinburnulu Zil İzzet’in 1910 yılındaki vefatına kadar Beşiktaş’taki kahvesinde musıki fasıllarını bizzat yönettiği, Ramazan boyunca bir okuduğu ilahiyi bir daha okumadığı anlatılır.