Artık son üç gün. Aziz misafir üç gün daha bizimle. Sonra. Seneye ya Nâsip. Kiminle konuşsam herkes aynı şeyi söylüyor: Ne çabuk geldi, geçti anlayamadım.
İnsan sevdiği ile beraberken, vakit nasıl da geçiveriyor, anlayamıyorsun. Daha dün karşılamamış mıydık o kutlu misafiri. İçten, özlemle, kavuşmanın hasretiyle, sımsıcak bir ‘’Hoş geldin‘’ diyerek. ‘’Şükür kavuşturana, bu sene de seni gördük, sana kavuştuk ya!‘’ Aziz misafir, senin gelişinle ‘’Donandı her yer kandiller ile,/Doldu camiler efendim mü’minler ile./Zikr ü tesbihler ile, saf diller ile./Sana eylerler efendim şehr-i Ramazan,/Hoş safa geldin efendim şehr-i Ramazan‘’ demiştik.
Sanmıştık ki daha bizimlesin. Sayılı gün geldi çattı. Elveda deme vaktinin geldiğini anladık, yine hüzünlendi yüreğimiz, gözlerimiz bulutlu. Ya seneye kavuşamazsak?
‘’Elveda bizden sana ey Şehr-i Rahmet elveda. Sen gidersin ille bizi yaktı hasret elveda. Nur ile zeyn oldu âlem cümle mescidler tamam. Zikr ü tesbih ve terâvih gitti bunlar elveda.’’ Artık teravih olmayacak. Camilerin neşesi, koşuşturup duran çocuklar da. Toplu iftarları, sahurları, pideyi, hurmayı, akşam ezanını beklemeyi kısacası özel kılan ne varsa her şeyi özleyeceğiz. Evet orta yaş Ramazanlarımızdan biri daha geride kaldı. Elveda. Seneye tekrar kavuşabilmek duasıyla efendim.
ŞÂİRANE BAYRAMLAR
Bayram denince aklıma gelen ilk şair Yahya Kemal Beyatlı ve onun çok bilinen şiiri ‘’Süleymaniye'de bayram sabahı‘’dır. Şairin ‘’Atik-valde'den inen sokakta ‘’şiirindeki Ramazan hisleri gibi bayramı ve bir de Süleymaniye’nin anlamını Yahya Kemal’ den dinlemek lâzım .
‘’ Artarak gönlümün aydınlığı her saniyede
Bir mehabetli sabah oldu Süleymaniyede.’’
Acep bu bayram, namazı Süleymaniye'de mi kılsak o ruhu yakalamak için?
‘’ Büyük Allah’ı anarken bir ağızdan herkes.
Nice bin dalgalı tekbîr oluyor tek bir ses’’
Süleymaniye de nefer de aynı vecd ile dinliyor tekbiri.
‘’ Gördüm ön safta oturmuş nefer esvaplı biri
’'Dinliyor vecd ile tekrar alınan tekbiri ’
Şair gibi bizim de ‘’Doludur gönlümüz ışıklarla bu Bayram sabahı.’’
Dilerseniz Yahya Kemal’in Süleymaniye’sinden Mehmet Âkif’in Fatih’teki bayramlarına bir uzanalım:
‘’ Gelin de bu bayramı Fatih’te seyredin , zira
Hayale, hatıraya sığmaz o hercü merc-i safa
Bu kâinat-ı sururun içinde gezdikçe
Çocukların tarafındaydı en çok eğlence.‘’
Akif’in resmettiği Fatih’e bugün Eyüp’ü, Sultanahmeti de eklemek lazım herhalde.
Necip Fazıl ise ölümü bayram sayanlardan.
‘’ Ölüm ölene bayram, bayramda sevinmek var
Oh ne güzel bayram da tahta ata binmek var.’’
Bayram en çok çocuklara yakışır. Çocuklar da bayramlara. Çocukların cıvıltılarının mahalleyi inletmediği, çatapatların, mantarların patlamadığı, kapınızın gün boyu çalınıp elinize uzanan dudakların eksik olduğu bir bayram eksik bir bayramdır. Çocukken kapı kapı dolaşıp el öpüp şeker topladığımız naylon torbalar bu bayram yine çocukların elinde. Her gelen çocuğun eline bakarım benim çocukken topladığım şekerleri koyduğum aynı torba mıdır diye.
Çocuk Orhan Veli kargaları ikna etme peşinde. Çünkü bayram için planları var. Ama ya annesine kargalar haber uçurursa?
’’Kargalar, sakın anneme söylemeyin!
Bugün toplar atılırken evden kaçıp
Harbiye Nezaretine gideceğim.
Söylemezseniz size macun alırım
Simit alırım, horoz şekeri alırım.
Bütün zıpzıplarımı veririm.
Kargalar, ne olur anneme söylemeyin’’
Alvarlı Lütfi Efendi ise en güzel bayramları şöyle tarif ediyor:
‘’Mevlâ bizi affede
Gör ne güzel iyd olur.
Cürmü hatalar gide
Bayram o bayram olur.
Hüsn ü keder def ola
Dilde hicap ref ola
Cümle günah af ola
Bayram o bayram olur.’’