-13 Ağustos 2024’te Hakka yürüyen merhum babamın azîz hatırasına… Fâtiha vesilesiyle…-
HÜVEL BÂKÎ
Hayat nöbetini tutarken…
Birden geliyormuş ölüm.
Babam… öldü.
Ölüm… hep ötelenen…
Fakat yanı başımızda gezen…
Babam… öldü.
Sağlam bir ip koptu gibi…
Binlerce kuş uçtu gibi…
Babam… öldü.
Bu siyah beyaz fotoğrafta…
Dünyaya gülen adam var ya…
Babam… öldü.
O fotoğraf “eksik” şimdi.
O gülücükler sonsuza açıldı.
Babam… öldü.
Her şeyi tevekkülle karşılayan…
Dünya yıkılsa hasbünallah çeken…
Babam… öldü.
Bayramlaşırken ölülerimizle…
Yanık yanık Yâsîn okurdu.
Babam… öldü.
Hayatı ve ölümü bir bilen…
Yorulmak nedir bilmeyen…
Babam… öldü.
Yetişemezsin; fırtına gibiydi.
Ümidin kendisiydi…
Babam… öldü.
Annesi, babası ölmeyen bilmez.
Annem yıllar önce… derken…
Babam… öldü.
Telefonlar çalsa da ne!
İnnâ lillah ve innâ ileyhi râciûn…
Babam… öldü.
Analar, babalar ölmez bilirdim…
İkisi de ölürmüş meğer.
Hüvel Bâkî…
*
Babacığım,
Bizim ölümüzü görmeyi istemezdin; cenazeniz benim omzuma nasip olmasın, derdin. Dediğin gibi oldu.
Oldu da senin gibi ağırbaşlı; bir ömür fukaralıkla mücadele etmiş birini omuzlarımıza almak ne kadar ağır bir yük; biliyorsun.
Yaşamayı hiç yük görmemiştin kendine; ölümü de usûlet ve suhûletle karşılamışındır.
Gözyaşlarımın bu kelimelere karıştığını görsen, ne oluyor, derdin.
Ömrüm oldukça, daha bu fotoğrafa bakıp bakıp seninle konuşacağımı ve bunları duyacağını biliyorum.
Bahçeye bakıyorum da dün kupkuru şu armut ağacı; bugün meyvelerini buyur ediyor.
Kaç kıştan sonra böyle oldu buradaki ağaçlar.
Ölüm kışından sonra bu bahar, yaz bahçeleri gibi dirileceğime inandığımdan bu mısralar ve satırlar.
Gözyaşlarım mı; babasız kalmaktan değil; bir müddet uzak kalmaktan…
Yoksa burada, bu kadar güzellikte misafir eden mal sahibi, mülk sahibi, her şeylerin hep sahibi bizi toprağın altında sonsuz bırakır mı!
Ebedî bahçelerde buluşmak üzere…
Oğlun… AH