"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

İnsanların cevaplandırmak zorunda olduğu sorular

Ahmet ÖZDEMİR
17 Nisan 2024, Çarşamba
İnsan ve kâinat üzerinde yoğunlaşan her aklın, karşısına çıkan ilk soruları “insanın ne olduğu, nereden geldiği ve nereye gideceği”dir. İnsanlığın bu muammalı sırrını açıklayıp, ikna edici cevap veren yegâne kaynak Kur’an-ı Kerim’dir. Said Nursi’nin ifadesiyle:

“İnsan bir yolcudur. Sabavetten gençliğe, gençlikten ihtiyarlığa, ihtiyarlıktan kabre, kabirden haşre, haşirden ebede kadar yolculuğu devam eder.”1

Dünyaya başıboş gönderilmeyen ve ilahi bir tasarrufa konu olan insan kâinatta kendisine has üstün bir mevkiin sahibi kılınmıştır. Onun bu üstünlüğü maddi ve manevi yapısındaki özelliklerinden ileri gelmektedir. Kabiliyet ve yetenek bakımından hiçbir varlık nevi ile kıyaslanamayacak durumdaki insan, varlık âleminde her şeyi idare ve düzenleme sorumluluğu altındadır. Bütün eşya üzerinde gücü ve yeteneği oranında tasarrufa yetkili kılınmıştır. Bediüzzaman, insanın varlık âlemindeki yeri ve özelliklerini şu ifadeyle dikkatlerimize sunmaktadır:

“İnsan, şu dünyaya bir memur ve misafir olarak gönderilmiş, çok ehemmiyetli istidad ona verilmiş ve o istidâdâta göre, ehemmiyetli vazifeler tevdî edilmiş. Ve insanı o gàyeye ve o vazifelere çalıştırmak için, şiddetli teşvikler ve dehşetli tehditler edilmiş.”2

Aynı konu ile ilgili şu ifadeler de çok dikkat çekicidir: İnsan “vazife ve mertebe noktasında, şu haşmetli kâinatın dikkatli bir seyircisi, şu hikmetli mevcudâtın belâgatlı bir lisân-ı nâtıkı ve şu kitâb-ı âlemin anlayışlı bir mütâlâacısı ve şu tesbih eden mahlûkatın hayretli bir nâzırı ve şu ibâdet eden masnuâtın hürmetli bir ustabaşısı hükmünde”3 dir.

İnsan yaratılış itibariyle görevi ve makamı çok yüksek olduğundan kâinatın seyircisi, varlıkların konuşan dili, âlem kitabının mütalaacısı, Allah’ı tesbih eden varlıkların vekili ve ibadet eden eserlerin temsilcisi hükmündedir.

İnsan maddesi itibariyle pek küçük, fakat taşıdığı mana itibariyle pek büyüktür. Kâinatın kendisi için özel olarak yaratıldığını düşünebilir.

Yer ve göklerin yaratılış amacında insanın yeri şu ayette açıklığa kavuşturulur: “Yeryüzünde ne varsa sizin için O yarattı. Bundan başka semaya da iradesini yöneltti ve gökleri yedi tabaka olarak tanzim etti. O her şeyi hakkıyla bilendir.”4

Kur’an-ı Kerim bu ayetiyle şuna işaret etmektedir: “İnsanın pek yüksek bir kıymeti olmasaydı, semavat ve arz onun istifadesine muti ve musahhar olmazdı. Ve keza, insan ehemmiyetsiz olsaydı, mahlûkat onun için halk edilmezdi. Eğer insan ehemmiyetsiz ve kıymetsiz olsaydı, o vakit insan, mahlûkat için halk olunacaktı. Ve keza, insanın Halik’ı yanında mevkii pek büyük olduğu içindir ki, âlem-i dünyayı kendisi için değil, beşer için, beşeri de ibadeti için halk etmiştir.”5

Bu sözlerden kâinatın insan için yaratıldığını rahatlıkla düşünebiliriz. Allah bizim için hiçbir masraftan kaçınmamıştır. Öyleyse çok değerliyiz demektir. Bu kadar masrafın bir karşılığı olması gerekir: Allah’ın emirlerini yerine getirmek ve yasaklarından şiddetle kaçınmak. Bir başka ifadeyle sünnet-i seniyyeye ittiba etmektir.

Dipnotlar:

1- Mesnev-i Nuriye, s. 353 2- Sözler, s. 526 3- Sözler, s. 525 4- Bakara Suresi,29 5- İşaratü’l-İ’caz, s. 387-388

Okunma Sayısı: 6468
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı