Yer: Ankara/Kızılay otobüs durakları.
Saat: Akşam mesai çıkışı.
Amaç: Yeni Asya Gazetesinde tefrika edilip Yeni Asya Yayınları arasında yayımlanan ve Necmeddin Şahiner tarafından kaleme alınan “Bilinmeyen Taraflarıyla Bediüzzaman Said Nursî” adlı eseri tanıtmak.
Tanıtım şekli: Yaya kaldırımında sergi açarak göstermek.
Görevli sayısı: İki gönüllü üniversite öğrencisi.
1970’li yıllarda dinî yayınlar oldukça azdı. Yayınevleri ise birkaç tane idi. Sayısı herhalde bir elin parmaklarını geçmeyecek kadardı. Yayımlanan kitap sayısı aylık ortalama bir veya iki idi. Bu kitaplar da Hacı Bayram Camii önündeki kitapçılarda okuyucularla buluşuyordu. Dinî yayınların Kızılay’a girmesi biraz zordu. Bugünkü gibi kitap fuarları açılıyor muydu? Açılıyorsa da ben hatırlamıyorum.
Lise ve Üniversite yıllarımızda böyle dinî kitapları aramak ve bulmak zorunda idik. Çünkü kitap iyi bir arkadaştı.
Yeni Asya Gazetesi yayın hayatına başladıktan sonra Yeni Asya Yayınevi de faaliyete geçmişti. Yeni Asya Gazetesi’nde yayınlanan veya tefrika edilen yazılar kitap haline getirilerek okuyucuya sunuluyordu. Yeni çıkan kitaplar bayram havası estiriyordu desek doğru olur.
Bir akşam Ankara/Kızılay’da o günlerde yeni çıkan ve hani “bir solukta” okuduğumuz “Bilinmeyen Taraflarıyla Bediüzzaman Said Nursî” adlı kitabı sergilemek için bir arkadaşla anlaştık. Yeni Asya Gazetesi Ankara Bürosu’nda hazırlıklarımızı yaptık. Yeni Asya yayınlarından götürebileceğimiz kadarını yüklendik. Heyecanla ve şevkle kaldırımları adımlamaya başladık. O akşam değişik duygu yoğunluğu yaşıyorduk. Bu bizim ilk görücüye çıkışımızdı galiba...
Emin adımlarla hedefimize vardık. Yerimizi tespit ettik. Hatırladığım kadarıyla naylon veya muşamba bir örtüyü itinayla açtık. Yolcu duraklarının arkasına kaldırıma serdik. Kitapları birer birer örtünün üzerine yerleştirdik. Ortaya da herkesin rahatça görebileceği şekilde “Bediüzzaman Said Nursî” adlı kitabı koyduk. Nöbet bekleyen askerler gibi serginin iki yanına durduk. Ziyaretçilerimizi beklemeye başladık.
Meraklı insanlar birer birer gelmeye başladılar...
Kitapları alıp bakıp tekrar yerine koyuyorlardı. Uzun süre böyle devam etti.
Biz “Said Nursî” ismine nasıl tepkiler geleceğini düşünüyorduk. İnsanlar diğer bütün kitaplara baktılar. Ama “Said Nursî” kitabına dokunamadılar bile. Merakla baktım. İnsanlar tam ona elini uzatıyor ve birden elini çekiyordu. Sanki orada kuvvetli bir cereyan (!) vardı.
İnsanları korkutan şey ne idi?
Nihayet bir cesur (!) adam geldi. Eğildi, kitabı aldı ve doğruldu. Sonra elini cebine attı. Biz de sandık ki, cüzdanını çıkarıp para verecek. Meğer aldanmışız. Cebinden kocaman bir gözlük çıkardı. Kitabı açtı. Titremeye başladı. Hani cin çarpmış insan gibi derler ya... Aynen öyle oldu. Merak ettim, bu insanı heyecanlandıran ya da korkutan şey ne idi. Yaklaşıp baktım. Bir de ne göreyim, Üstadın 1952 yılında İstanbul’da Gençlik Rehberi mahkemesinde çekilen fotoğrafı olmasın mı?
Adam avazı çıktığı kadar bağırmaya başladı: “Siz nasıl bu adamın kitabını satarsınız. Bu adam daha düne kadar Kayseri hapishanesinde yatıyordu. Bu yasak kitap... Satamazsınız!” Bir sürü abuk-subuk sözler sıraladı. Duraktaki insanlar ne oluyor gibilerden arkalarını dönüp adama baktılar. Sergimiz bir anda kalabalıklaştı.
Hemen kitabı elime alıp cevap vermeye başladım: “Merhum Said Nursî öleli yıllar olmuş, Kayseri’ye de hiç gitmemiş. Bu kitapta Said Nursî’nin hayatı belgelerle anlatılmaktadır. Okumadan bilmeden konuşuyorsun. Sen yalan söylüyorsun…”
Adam beni dinlemedi, belki de duymadı bile. Ama onun bağırmasına bakıp insanlar sergimize daha bir dikkatle yöneldiler. Ben de dilimin döndüğü kadar Said Nursî’yi tanıtmaya çalıştım.
İnsanlar dikkatle dinlediler. Hak verdiler. “Allah yardımcınız olsun!” dediler. Bol bol dualarını aldık. Duraklar tenhalaşıncaya kadar bekledik. Sonunda kitapları teker teker topladık, tekrar yüklendik. Yeni Asya Bürosu’nun yolunu tuttuk. Günün muhasebesini yaparak döndük.
Oradan geçtikçe o günleri hatırlarım. Kitap fuarlarına gidip reyonlarda Risale-i Nurları görünce nereden nereye geldiğimizi düşünür sevinirim.
O akşam bir tane kitap satamamıştık. Olsun. Üstadın övdüğü Celaleddin Harzemşah gibi vazifemizi yapmıştık ya!. O korkup titreyen insanlara Bediüzzaman Said Nursî’yi anlatmıştık. Dilimizin döndüğü kadar. O bize yeterdi…
Şimdi bakıyorum, aradan yıllar geçti. “Gayemiz, vatan sathına bir mektep yapmaktır” idealiyle çalışan Yeni Asya Camiası, peş peşe yayınlanan kitap, dergi, gazete neşriyatıyla Kur’an davası uğruna ömrünü veren Bediüzzaman Said Nursî’yi ve eserleri Risale-i Nur Külliyatı’nı azim ve gayretle herkese tanıttı, memleketin en ücra yerlerine, hatta dünya ülkelerine ulaştırdı. Bu çalışmalarla binlerce insan iman hakikatleriyle hayatına istikamet verdi, imanlarını kurtardılar.