Hz. Eyyub (as); önceleri servete, mala ve çocuklara sahip zengin bir kimseydi. Allah, Eyyub’u (as) bunlarla imtihan etti.
O ise; Allah’ın verdiği nimetlere şükür etmekten bir an bile geri kalmadı. Bir zaman sonra Allah, verdiği nimetleri, onun elinden teker teker geri aldı. Bunun sonucunda malını, ailesini ve çocuklarını kaybetti. Çok geçmeden ağır hastalıklar da onu sarıverdi. Akrabaları, dostları da, kendisinden yüz çevirip ilişkilerini kestiler. Köy halkı, kendisini köy dışındaki bir çöplüğe sürdüler.
Hz. Eyyub’un hanımı, ona hem bolluk zamanında, hem de sıkıntı zamanında terk etmeyip yardımcı oldu.
Eyyub (as), uğradığı sıkıntılar için hiç de şikâyetçi olmadı. Şeytan da, Hz. Eyyub’un yanına sokulup ona hâlini Rabbine şikâyet etmesi için teşvik etmeye çalıştı. Fakat bunda başarılı olamadı. Gerçekten şeytanın vesveseleri Hz. Eyyub’u hastalık eleminden daha çok rahatsız ediyordu. Şeytan bir fırsatını bulup hanımının yanına sokulup, “Daha ne zamana kadar sabredeceksin?” diye vesvese verdi. Bunun üzerine kadın, kocasının yanına gelerek, “Sen, duası, makbul bir Zat’sın. Sana, şifa vermesi için, Allah’a dua etsene!” demişti. Eyyub (as):
“Biz, yetmiş yıl nimetler içinde yaşadık. Bırak da, yetmiş yıl da, sıkıntılar içinde bulunalım!” dedi.
Eyyub (as); kaybettikleri şeylere ağlayan hanımına, “Onları, bize kim ihsan etti?” diye sordu. Hanımı, “Allah ihsan etti.” dedi.
Eyyub (as), “Onlardan, kaç yıl yararlandık?” diye sordu. Hanımı:
“Seksen yıl!” dedi. Eyyub (as):
“Allah, bizi, onların yokluğu ile kaç yıldan beri mübtelâ kılıyor?” diye sordu. Hanımı:
“Yedi yıldan beri!” dedi. Eyyub (as):
“Yazıklar olsun sana! Vallahi, sen Rabbine karşı, ne adaletli, ne de insaflı davrandın! Geçim bolluğu ve rahatlık içinde bulunduğumuz gibi, Rabbimizin, bizi uğrattığı şu sıkıntılara da, seksen yıl katlanmamız gerekmez mi? Bunca rahatlık ve bolluk içerisinde geçirdiğin yıllara karşılık bu sıkıntıya katlanmadan bu sıkıntıyı üzerimden kaldırmasını Allah’tan istemekten hayâ ederim” dedi.
Hz. Eyyub bütün bu sıkıntılara şeytan sebep olduğu için, onu Allah’a şikâyet etti ve “Ya Rabbi, şeytan bana bir yorgunluk ve işkence dokundurdu” diye yalvardı.1
Bunun üzerine Allah, şeytanın vesveselerine karşı Hz. Eyyub’un sabrını arttırdı. Artık şeytanın vesveseleri ona hiçbir sıkıntı veremiyordu.
Hz. Eyyub (as), yara bere içinde epey müddet kaldığı hâlde, o hastalığın büyük mükâfâtını düşünerek, mükemmel bir sabırla tahammül edip kaldı. Sonunda öyle bir an geldi ki, hastalık iyice şiddetlendi. Vücudun her tarafına yayıldı. Özellikle yaralarından doğan kurtlar kalbine ve diline iliştiği zaman, zikir ve İlâhi marifet yerleri olan kalb ve diline zarar vermeye başladı. Hz. Eyyub’un kalp ve lisanıyla yaptığı kulluk vazifesini zorlaştırıyorlardı. Eyyub (as) kulluk vazifesine zarar gelir düşüncesiyle, kendi istirahati için değil, belki Allah’a kulluğu için şöyle dua etti:
“Yâ Rab, zarar bana dokundu. Lisanen zikrime ve kalben ubudiyetime halel veriyor”2
Özetle Hz. Eyyub, malı, ailesi ve bedeni ile ilgili ağır bir imtihana tâbi idi. Fakat o, Allah’a hakkıyla kul olmanın modeli olmuştu. Tükenmez bir sabır gösteriyordu. Sıkıntılara katlanmadaki örnek tutumu, dillere destan olmuştu. İnsanlar, onun sabrını: “Eyyub’un sabrı gibi sabır” diye anlatmaya başladılar. Kısaca o “Sabır Kahramanı” idi.
Allah, Hz. Eyyub’u (as), şöyle övmektedir:
“Doğrusu Biz onu (Eyyub’u) pek sabırlı bulduk. Ne güzel kuldu o! O, gerçekten Allah’a yönelirdi.”3
Allah, yıllar sonra Hz. Eyyub’un duasını kabul edip belayı üzerinden kaldırdı. Eskisinden daha sıhhatli ve daha kuvvetli oldu.
Eyyub’un (as) sıkıntıları, on sekiz yıl sürdü. Eyyub’e (as):
“Ey Allah’ın Peygamberi! Senin, en ağırına giden belâ, hangisidir?” diye sorulunca:
“Düşmanların şamatasıdır!” demiştir.
Dipnotlar:
1- Sad Suresi: 41.
2- Enbiya Suresi, 83; Lem’alar, s. 20.
3- Sâd Suresi: 44.