15 Temmuz’da bir hüküm kuruldu: “Cemaat eşittir terör örgütü” denildi.
Ardından, mahkemelerce, yüzbinlerce kişiye, cemaat mensubiyetini gösteren delillerle örgüt üyeliğinden ceza verildi ve veriliyor. Oysa suça delil sayılan bu fiillerin hiç biri tek başına hukuka aykırı değil. Yani bizzat kendisi suç teşkil etmeyen fiiller.
Biz bu şekilde yapılan haksızlıklara dört yıldan bu yana hak ve adalet namına itiraz ettik ve hâkimleri-savcıları, Adalet Bakanlığını, Anayasa Mahkemesini ve Yargıtay’ı ikaz etmeye ve uyarmaya çalıştık.
Bu gayretimizde yalnız kalmadığımızı görmek sevindirici. Şöyle ki:
Son iki yazımızda “hukukihaber.net”teki darbe yargılamaları ile ilgili makalesini özetlediğimiz Dr. Gökhan Güneş yazısının sonunda şu net soruyu soruyor:
“Darbe teşebbüsünden habersiz sivillerin sadece bir yapı ya da oluşuma mensubiyetleri nedeniyle silahlı örgüt üyesi olarak suçlanmaları ve cezalandırılmaları mümkün müdür?
Ve şu net cevabı veriyor:
“Hukukun üstünlüğünün geçerli olduğu bir ülkede, darbe teşebbüsüne bizzat katılan ve oluşturulan ittifaka dahil olanların bile TCK’nın 316. maddesi gereğince cezalandırılabilecekleri düşünüldüğünde, bu teşebbüsten hiç haberi olmayan kişilerin bir yapı ya da oluşuma dahil olmaları ve yasal ve rutin faaliyetleri nedeniyle silahlı örgüt üyesi veya başka bir suç nedeniyle yargılanmaları mümkün olmadığı gibi bu faaliyetleri nedeniyle haklarında cezai bir isnatta dahi bulunulması mümkün değildir.”
Diğer bir ifadeyle diyor ki:
1. FETÖ/PDY “üyeliği” isnadına dayalı yargılamalar hukuki zeminde yürümüyor. Olağan koşullarda rutin ve hukuk içi kalacak faaliyetler bu yargılamalarda hukuk dışı sayılıyor ve suç isnadı için delil olarak kabul ediliyor.
2. Bu delillerle verilen mahkûmiyet kararları tümüyle hukuka aykırı ve eninde sonunda hukuka dönüldüğünde bunların hepsi bozulacak.
3. Bu yargılama mantığı gösteriyor ki Türkiye şimdi hukuk devleti değil. Anayasa fiilen askıya alınmış durumda.
Hukuka dönüş için çare nedir?
1. Hukuk fakültelerinin dekanları kafalarını kumdan çıkarmalılar. Kendi ekiplerini cesaretlendirmeliler.
Bilhassa İstanbul Hukuk, Ankara Hukuk, Bilkent Hukuk gibi iyi-kötü gelenek oluşturmuş ve siyasi çoğulculuğu hazmetmiş fakültelerin dekanlarının vazifesi de ihmalde vebali de büyük.
2. Hukuk Fakültelerindeki Ceza Hukuku, İdare Hukuku ve Anayasa Hukuku/İnsan Hakları Hukuku hocaları inisiyatif almalı ve kamuoyuyla fikirlerini paylaşmalı. Kendilerine bu konunun sorumasını beklememeli.
3. Barolar ve Hukukçu dernekleri işi kurumsal boyutta değerlendirmeli ve kamuoyu oluşturmaya katkı yapmalı.
(Bir de bu serinin üç gün önceki ilk yazısına Facebook’tan yorum yazan çok kıymetli dostlar(!) gibi sosyal medya yazarları, okumadan yazmayı ve bilhassa ahkâm kesmeyi bırakmalı!)