“Muhakkak İslâm [nasıl ki] garip olarak başladı. [Aynı şekilde ahirzamanda] Başladığı gibi yine garip olarak dönecek [garip bir hâlde iken tekrar zuhur edecek] Öyle ise [o zuhurdan önceki zor zamanda sebat eden] gariplere ne mutlu!”1
Bu hadisi “İslâm garip başladı. Yine garip hâle dönecek” mealinde tercüme edenler de vardır. Elmalılı (ra), buna şiddetle karşı çıkar ve Üstadımız gibi o da der ki: “İslâm’ın istikbâli gece değil, gündüzdür! Sönük değil, parlaktır! Ara sıra basan gece zulmetleri onu dinlendirip tekrar uyandırmak içindir. Birçok kimseler bu hadisi hep mü’minleri korkutmak için söylemişler, onları ümitsizliğe ve bedbinliğe sokmuşlardır. Bu hadis ‘İslâm garip olarak zuhur etti, ileride tekrar garip olarak zuhur edecek’ manasındadır. Hadiste geçen ‘Fetûbâ’ (Ne mutlu) kelimesi korkutmak için değil, müjde içindir. Çünkü onlar, Sabikunlar (İslâmı ilk yayan bahtiyar kimseler) gibidir.”2
Buradaki “garip” kelimesine “eşsiz ve benzersiz şekilde” manası vermek de mümkündür. O takdirde İslâm’ın tekrar zuhurunun “çok garip, eşsiz ve acayip” olacağı anlaşılır.
Hülasa bu hadis, bütün bu manaları muhtevîdir.
AHİRZAMANIN HANGİ FASLINDAYIZ?
Kendimize ve çevremize baktığımızda şunları görüyor muyuz?
Güçsüzlük… Şevksizlik… Dağınıklık… İtibarsızlık… Dışlanma… Küçümsenme…
Bu “gariplik” veya “sahipsizlik” ya da “horlanma” neden acaba?
Hiç hak etmedikleri hâlde Nur Talebeleri bu durumları hangi dönemlerde yaşar?
“Efendim, her zaman böyle idi! Hiç değişmedi ki!”
Hayır! Her zaman böyle değildi! En azından bu kadar olmamıştı! Saydığımız bu menfî duyguların dozajı, Üstad’ın vefatından bu yana hiçbir zaman bu kadar artmamıştı! % 40’lık bir sancı ile % 80’lik bir sancı aynı değildir! Çalışma ve hizmet devam ediyorsa sancı az sayılır. Fakat hizmeti zayıflatıp yatağa düşüren bir sancı, hele umumî bir hastalık hâline gelmişse manevî bir “pandemi” var demektir.
Neden eskiden uçanlar şimdi ancak koşabiliyor, koşanlar ancak yürüyebiliyor, yürüyenler ise şimdi emekliyor? Bize ne oluyor?
Sohbetlerde çevremize bakınca yeni yüzler neden pek görünmüyor?
Haydi benim gözlüğüm “bedbin” olsun, ama ülkemize baktığımızda da dindarlık artmıyor, bilâkis azalıyor!
İstatistikler de mi yalan söylüyor?
Bulundukları yerlerin nüfusları artarken aynı yerlerin camilerindeki cemaat neden gözle görülür şekilde azalıyor?
Küresel ölçekte bakıldığında da müslümanların hâli ortada. Aynı dağınıklık, aynı sahipsizlik ve aynı zulmet…
Yoksa Deccal yeniden hücum mu etti? Ve manevî havayı kirletip ruhlarımızı hasta mı etti?
“Efendim, Deccal da, Süfyan da geldiler. İmtihan meydanı olan bu dünyada görevlerini yaptılar. Bunlara karşı Hz. Mehdî ile Hz. İsa (as) da geldi. Şimdiki mücadele ise onların şahs-ı manevîleri arasında devam ediyor” denilebilir.
Genel kabul ve yorum budur belki ama niye bu hâle düştüğümüzü cevaplamaya bu yorum yetmiyor. Üstelik bir ümit de vermiyor.
O hâlde biz de Nurlar’a yeniden bakar ve bu soruların cevabını bulmaya çalışır ve bir başka yoruma daha kapı aralarız:
İşte ahirzaman fasıllarını anlatan ve şifrelerin bir kısmını açan bir rüya… “Sadık bir rüya” olmalı ki, Üstad Nursî (ra) onu kitaba koymuş, demek ki tasdik ediyor.
Bu acayip rüyaya göre, önce Ay (Mehdî Aleyhisselam olmalı) yerin karnından süratle çıkıp yükseliyor, dolunay hâlini alıyor ve karanlığı bir nebze dağıtıyor. Fakat bu hâl devam etmiyor, bu Ay batıyor ve cihan baştan başa yine zulmet içinde kalıyor!
Sonra batıdan bir mızrak boyu yükseklikte birden Güneş (Hz. İsa Aleyhisselam olmalı) zuhur ediyor. Fakat onun ışıkları da biraz sönük! Ufku takiben hızla kuzeye (Allahü a’lem zulmeti neşreden Büyük Deccal’ın işini bitirmeye) doğru gidiyor ve nihayet o da kayboluyor.
Artık bundan sonra “üçüncü bir aydınlık” yok! Çünkü burada Hulusî Yahyagil: “Kıyamet kopuyor diye uyandım” diyor.3
Meğer biz Ayın battığı, Güneşin ise henüz doğmadığı ikinci karanlık devrede bulunan gariplermişiz! (HAŞİYE)4
O hâlde, ahirzamandaki “Birinci Karanlık Devrin Garipleri” gibi, sebat edebilen bu “İkinci Fetretin Gariplerine” ne mutlu!
Dipnotlar:
1) Müslim, İman, 232
2) Hak Dini Kur’an Dili, VII/3713
3) Barla Lahikası, s. 202.
4) HAŞİYE: “Risale-i Nur’dan Gaybî Kavramlar” adlı kitabımızda ve bazı yazılarımızda me’hazlarını vererek belirttiğimiz gibi, özellikle Sırr-ı İnnâ A’tayna Risalesi’nden ve Hutbe-i Şâmiye’den çıkardığımız mana, Büyük Deccal’ın, ileri karakolu hükmündeki Süfyangillerden tam 101 sene sonra zuhur ve taarruz edeceği ve ona karşı mücadeleyi de Hz. İsa’nın (as) vereceği ve onu o öldüreceğidir. Şimdiye kadar gerçekleşmeyen cihanşümul bir sulh-u umûmînin, ancak Büyük Deccal’ın öldürülmesinden sonra olacağı anlaşılmaktadır. Doğrusunu Allah bilir.