“Şüphesiz o (Hz. Îsâ), kıyamet saati için bir ilimdir/alemdir. Öyleyse ondan yana hiçbir kuşkuya kapılmayın.”1 Bu âyetteki “ilmün” şeklinde okunan kelime “alemün” şeklinde de okunduğundan Elmalılı şu manayı vermektedir: O, hadislerde varit olduğu üzere eşrât-ı saattendir, yani onun gelmesi kıyametin alâmetlerindendir. O halde gelecektir.
“(Hz. Îsâ) Beşikte de, yetişkinliğinde (kehlen) de insanlarla konuşacaktır.”2 Buradaki “kehlen” kelimesi Kur’an’da sadece iki âyette ve sadece Hz. Îsâ (as) için kullanılmaktadır ve bu kelime ittifakla 35 yaş sonrasındaki yetişkinlik dönemini ifade eder. Oysa Hz. Îsâ (as) 33 yaşlarında bu dünyadan ayrılmıştır. O halde kühûlet (yetişkinlik) döneminde yine konuşacaktır ki, bu da tekrar dünyaya dönüp 40 yıl daha yaşamasıyla mümkün olabilir. Beşikte konuşması nasıl mu’cizâne olduysa, (30-33 yaşı arasındaki konuşması normal olduğundan bu dönemi hariç) kabaca 2000 yıl sonra konuşması da elbette mu’cizâne olacaktır, gibi bir manaya işaret etmektedir.
Hz. Îsâ (as)’ın öldürülmediği zaten âyetle açıkça sabittir: “Oysa onu öldürmediler ve onu asmadılar. Ama onlara (onun) benzeri gösterildi... Onu kesin olarak öldürmediler. Hayır, Allah onu kendine yükseltti”3
Ancak burada bir peygamberin Allah’a yükseltildiğinin belirtilmesi malumu ilamdır. O halde maksat başka olmalıdır. Zaten daha önce de Allah Teâlâ onu kâfirlerden koruyacağını ve kendine yükselteceğini vaat etmiş ve şöyle teselli etmişti: “Onlar (Hz. Îsâ’ya) tuzak kurdular da Allah da onlara tuzak kurdu. Hani Allah, Îsâ’ya demişti ki: ‘Ey Îsâ! Doğrusu seni ben tastamam alacağım ve seni kendime yükselteceğim.”4
Burada “tastamam alacağım” şeklinde tercüme ettiğimiz “müteveffîke” kelimesi esasen bu anlama gelmektedir. Fakat Kur’an’da bu kelime bazen “ölüm” anlamında mecazen de kullanıldığından birçok mütercim, Türkçeye de “vefat” olarak geçen bu kelimeyi hemen “seni vefat ettireceğim ve seni kendime yükselteceğim” şeklinde dikkatsizce tercüme etmektedirler. Halbuki Arapçada vefatın tam karşılığı için kullanılan kelime mevt’tir. Ve âyette “mümîtüke (seni öldüreceğim)” gibi ölümden başka bir anlamı olmayan açık bir kelime yerine “müteveffîke” kelimesi kullanılmıştır. Neden?
İhtilaf edelim diye mi, yoksa sıra dışı bir şekilde ruh ve bedeni birbirinden ayırmadan bildiğimiz bu dünyadan “tastamam bir alınmayı” ve vefata benzercesine ama ölüm olmayıp başka bir hayat boyutuna yükseltilmesini en güzel karşılayacak kelime bu kelime olduğundan mı?
Nitekim onun öldüğünü iddia edenlerin en güçlü dayanakları olan şu âyette de yine “mevt” yerine “teveffâ” kelimesi kullanılmıştır: “[Mahşer gününde] Ey Meryem’in Oğlu! Sen mi dedin insanlara: ‘Beni ve anamı ilah edinin’ diye?... O dedi: ‘İçlerinde bulunduğum müddetçe üzerlerinde şahit idim. Vaktaki beni teveffî ettirdin; üzerlerinde murakıp ancak sen kaldın”5
Kısacası Kur’an’da Hz. Îsâ’nın Yahudilerce öldürülemediği açıkça ifade edildikten sonra “teveffî ettirildiği ve yükseltildiği” açıkça beyan edilmektedir. Ve bu “teveffâ” kelimesinin asıl anlamı öldürmek değildir. İşgüzarlığa gerek yoktur. Üstelik manevî tevatür derecesine ulaşan hadisler onun öldüğünü reddetmekte ve âhirzamanda döneceğini açıkça haber vermektedir.
Evet, hadislere baktığımızda Hz. Îsâ (asm)’ın gelişinin tevatür derecesinde bildirildiğini görüyoruz. Hatta bu konuda Şeyh Muhammed Enver e’l-Keşmirî, et-Tasrîh Bimâ Tevâtera Fî Nüzûli’l-Mesîh isimli çalışmasında 75 adet hadîse ve 25 adet sahabeye ve sahabeleri görenlere ait esere (rivayete) yer vermiştir. Hz. Îsâ (as)’nın gelişinin âhirzamanda gerçekleşecek olan kıyamet alametlerinden olduğunu bildiren hadisler Buharî, Müslim gibi ana hadis kaynaklarında da yer almaktadır.
Peki, bunca hadîse rağmen ona karşı öne sürülebilecek -yani Hz. Îsâ’nın yeniden gelmeyeceğini bildiren- farklı bir hadîs var mı?
Tek bir hadîs dahî yoktur. Üstelik Müslümanlar o dönemde Hristiyanlar ile içiçe yaşadıkları ve onlar ellerindeki İncil’e göre onun döneceğini iddia ettikleri halde bu pozisyonda onları tekzip eden bir sahabe kavli bile yoktur. Olsaydı, iştihar bulmaz mıydı?
Özetle, Hz. İsa (as)’nın süikastta öldürülmediğine dair ittifak vardır. Zira konunun bu kısmını açıklayan âyetler gayet sarih ve nettir.
Sonradan ölüp ölmediğine dair ise Ehl-i Sünnet, Muhaddisîn, Selef-i Sâlihîn, hatta Şia, âhirzamanda geleceğini söylemişlerdir. Bunlara karşı, başta Mutezile olarak Muhammed Abduh, Reşit Rıza ve birçok “popüler hocalar” da nedense ümitlerimizi söndürecek ve ümmeti tam bir ye’se atıp adeta öldürecek şekilde “öldüğünü ve gelmeyeceğini” söylemektedirler. Bunlar akıllarınca Tarık bin Ziyad’lık yapmaktadırlar.
Bunların öne sürdükleri deliller:
1. Hadisler madem âhaddir; mütevatir değildir. Âhad haber Kur’an’la teâruz ederse amel edilmez, diyorlar.
Halbuki 70 civarında hadîs vardır. Bunların bir kısmı hasen veya zayıf olsa bile en az yarısı sahihtir ve Sahîhayn başta olmak üzere Kütüb-ü Sitte’de yer almıştır. Yani manevî tevatür vardır. Üstelik önceki yazıda izah ettiğimiz gibi Kur’an’da doğrudan ölümü ifade eden “mevt” kelimesi yerine Hz. Îsâ (as) için hep “teveffâ” (tastamam almak) kelimelerinin kullanılması karşısında Kur’an’la tearuzdan bahsedilemez.
2. Tevatür olmayan bu rivayetlerle inanç tesis etmek kelâm usûlüne uymaz, diyorlar.
Haydi sizin gibi manevî tevatürü, tevatürden saymayalım. Peki “Mesail-i imaniyenin tabakatı” yok mu? “Her birinde bir iz’ân-ı yakîn ile bir bürhan-ı kat’î” istenilmeli mi? Bürhan size göre zannî ise yapmanız gereken “reddetmemek ve teslimiyetle ilişmemek”6 değil mi?
3. Sünnetullaha aykırıdır. Hem binlerce yıldır gökte nasıl yaşar, diyorlar.
Evvela, Hz. Îsâ (as)’ın dünyaya gelişi sünnetullaha çok uygun mu ki, gidişi uygun olsun! Yani hâriku’l-âde olamasın! Hem onun tekrar nüzûlü ve muvaffakiyeti imtihan sırrını bozacak şekilde olamaz ki, sünnetullaha ters düşsün. Esir maddesini ve ondan 7 farklı fizik âlemin yani semâ tabakasının (boyutun) teşkil edildiğini ve merâtib-i hayatın 5 olduğunu Risâle-i Nurlar’dan okumayan pozitivistlerin bunu anlaması şimdilik tabi ki zor.
4. Hz. Muhammed’in (sas) son peygamber oluşuna yani “Hatm-i Nübüvet” ilkesine ters düşer, diyorlar.
Neden ters düşsün! Biz, Hz. Îsâ (as) yeni bir şeriatla gelecek demiyoruz ki!
5. “İki meleğin kanatları arasında/bulut üstünde iner. Dünyada 7/40 yıl kalır. Ravza’ya/Kudüs’e defnedilir” vs. şeklinde dönüşü ile ilgili rivayetlerde çelişkiler var, diyorlar.
Halbuki, bu çelişkilerin bazen râvîlerin kendi anladıkları manayı ifade etmelerinden veya sürecin belli safhalarına işaretten yahut İsrailiyyat bulaşmasından kaynaklandığını söyleyebiliriz.
6. Hz. İsa’nın Tanrı hükümranlığını kurmak üzere dünyaya yeniden döneceği inancı, Hristiyanlıkta olan bir inançtır; bize oradan intikal etmiş olmalıdır, diyorlar.
İyi ya işte. Önceki şeriatlar yani Şer’u Men Kablenâ -eğer aksine bir delil yoksa- bizim için de delildir. “Onların da buna benzer inançları var, muhalefet olsun” diye mi reddedeceğiz?
Dört büyük peygamberden biri olan Hz. Îsa (as), âdetullahtan istisnâ edilerek “hâriku’l-âde” bir şekilde yani babasız olarak Hz. Meryem’den yaratılmıştır. Cebrail (as) tastamam bir insan şeklinde, hücresinde Hz. Meryem’e görünmüş, ona bir çocuk müjdesi vermiş ve sonra da Allah ona ruhundan üflemiştir. Zaten “Allah nezdinde Îsâ’nın durumu Âdem’in durumu gibidir.”7 (Hâşiye)8
Otuz yaşına geldiğinde kendisine peygamberlik verilmiş, üç sene sonra da Yahudilerin suikastına uğrayacağı sırada Allah Teâlâ tarafından semaya yükseltilmiştir.
Allah’ın izniyle daha beşikteyken olgun bir insan tavrıyla insanlarla konuşmuş, çamurdan yaptığı kuşa üflediğinde onu canlandırmış, ölüleri diriltmiş, gökten sofra indirmiştir.9
Hadislere göre, onun inişi kıyametin on büyük alametinden biridir. Deccal ortaya çıktıktan sonra iki eli iki meleğin kanatları üzerinde Dımeşk’ın (Şam’ın) doğusundaki ak minareye sabah vaktinde inecek, Müslümanlar arasında adaletle hükmedecek, haçı kırıp domuzu öldürecek, cizyeyi kaldıracak, hac ve umre ziyareti yapacak, nefesi kafirleri öldürecek, Lût Kapısında Deccalı katlettikten sonra 7 veya 40 yıl yaşayacak, Şam tarafından esen bir rüzgârın etkisiyle müminlerle birlikte ölecektir. Ölünce Medine’de Rasûl-i Ekremin (sas) kabri yanında veya Kudüs’te defnedilecektir.10 (Bu hadislerin imtihan sırrını bozmayacak şekilde anlaşılması gerekmektedir.)
“Îsâ, halife olarak ümmetim üzerine inecektir. Kırk yıl kalacaktır. Evlenecek ve çocukları olacaktır. Sonra vefat edecektir. Nasıl helâk edilebilir o ümmet ki, ben evvelinde, Îsâ âhirinde, Ehl-i Beytimden Mehdî de ortasındadır.”11
Demek Mehdî (as), Îsâ (as)’dan önce gelecek ve kendine düşen manevî vazifeleri yaparak Şerîat-ı Muhammediyeyi ihya programını başlatacaktır. Maddî vazifeleri ve aynı hizmeti cihanşümul hale getirme ve Deccalı da maddeten öldürme işini ise kendisinden tam bir asır sonra gelecek “hakîkî beklenilen” o zata -Allâhü a’lem- Hz. Îsâ (as)’a bırakacaktır.
Zira Hz. Mehdî’nin daha çok manevî olan harbi ve mücadelesi Küçük Deccallar Komitesi ile olmuştur. Bunlar “Küçük Deccallardır ki, Büyük Deccalın ileri karakoludur… Bu Küçük Deccallardan yüz sene sonra Büyük Deccala işaret vardır… Bu gelecek yüzün dahî bu başında [h. 1342’ler] bu Küçük Deccallar Komitesi, öteki başında [h. 1442’ler] Büyük Deccalın Komitesi bulunduğuna”12 göre Büyük Deccalın Komitesi ile maddî mücadeleyi yapacak bir şahs-ı manevî ve bunun bir mümessili olacaktır ki, bu da Hz. Îsâ (as) ve hakîkî Îsevîlerdir. “Hem Amerika, hem Avrupa devletleri ittihad-ı İslâma taraftar olmaya mecbur” kalacaklar ve Muhammedîlerle ittifak ederek küfr-ü mutlaktan çıkan ahlaksızlık ve anarşi karşısında muvaffak olacaklardır.
Hz. Îsâ (as) geldiğinde İslâm şeriatıyla amel edecektir.13 “Hz. Mehdî imam olur, Hz. Îsâ da ona uyar” 14 bundan kinayedir.
Nitekim İncil’de de “Yasa Tanımaz Adam”dan yani Deccaldan bahsedilmekte ve onun Hz. Îsâ’nın ağzından çıkan solukla öldürüleceği bildirilmektedir. Ezcümle Hz. Îsâ (as): “O halde kardeşlerim dayanın! İster Sözle, ister Mektupla olsun, size öğrettiğimiz öğretilere sımsıkı tutunun. Tanrı sizi güçlendirecektir” demektedir.15
Yeryüzünde kırk yıl adaletli bir idareci olarak kalan ve neyi “program yapacağı” belli olan Hz. Îsâ (as), barışı hâkim kılacağı için onun döneminde kılıçlar kınına girecek, düşmanlıklar, boğazlaşmalar, bitecektir.16
Hz. Îsâ’nın nüzûlünden sonra sulh-u umûmî ve bereket olacaktır. “Mesih’ten sonraki yaşayışa ne mutlu!” buyuran Sevgili Peygamberimiz: “O gün geldiğinde gök yağmurlarını yağdırır, yer bitkilerini bitirir. Öyle ki tohumu kaskatı bir taşın üstüne dahi atsan bitirir” buyurmuştur.17
Dipnotlar:
1- Zuhruf, 61., 2- Âl-i İmran, 46., 3- Nisâ, 157-158., 4- Âl-i İmran, 55., 5- Mâide, 117., 6- 24. Söz, 3. Dal, 1. Asıl., 7- Âl-i İmran, 59., 8- HÂŞİYE: Bizler bir erkek ve bir kadın ikilisinden yaratılırken, sıra dışı olarak Hz. Havvâ kadın faktörü olmadan Hz. Âdem’den yaratılmış, Hz. Âdem ise kadın ve erkek faktörü olmadan yaratılmıştır. Denklemin tamamlanması için bu defa erkek faktörü olmaksızın da bir insanın yaratılması gerekmektedir ki, o da Hz. Îsâ’dır. Böylece Allah’ın “Her türlü yaratmaya kadir olduğu” gösterilmiştir. Yine sıra dışı olarak Hz. Âdem yeryüzüne Cennetten inmiş, Hz. Îsâ ise semadan inecektir., 9- Buraya kadarki bilgiler âyet-i kerîmelerle sabittir., 10- Bu bilgiler hadîs-i şeriflerle sabittir. Kaynakları için bk.TDV İslam Ans. “Îsâ” md., 11- Nesefî Tefsiri, I/241-242 (İbn-i Cerir’den naklen)., 12- Sırr-ı İnnâ A’taynâ Risalesi, Derin Tarih Yay, s. 38-39., 13- Müslim, Kitabü’l-Fiten, 34., 14- Sahih-i Buhari Terc. I/83; Müslim, Îman, 247., 15- Yeni Ahit, Pavlus’un Selaniklilere 2. Mektubu, 2. Bab, s. 215., 16- Müslim, Kitabü’l-İman, 243., 17- el-Münavi, Feyzü’l-Kadir, IV, 275.