“Mübalağa zımni, yani dolaylı, üstü örtülü bir yalandır” denilir. Üstadımız da, “Mübalağa ihtilâlcidir, …hayali hakikata karıştırmaktır… zemm-i zımnîdir” der.
Yine “Yalanın küfrün esası, nifakın birinci alâmeti olduğunu, Allah’ın kudretine bir iftira, hikmetine zıd olduğunu söyler. Yine yalanın ahlâk-ı âliyeyi tahrib ettiğini, beşerin ahvalini fesada verip, kemalâttan geri bıraktığını” belirtir.
Bu zamanda, başta siyaset olmak üzere mübalağa ve yalanlarla, algı operasyonları çok yapılmaktadır. Eldeki medya araçlarıyla, tek taraflı propaganda ve haberler ile karşıdaki büyük bir çoğunluğa, istediğini kabul ettirebiliyorlar. Bu algı operasyonları ile doğruyu yanlış, yanlışı doğru gösterebiliyorlar. Kötü olanı çok daha kötü, normal olanı çok mükemmel kabul ettirebiliyorlar.
Algı oluşturma, sadece yalanlar ile değil, bazen de mübalağa ile yapılıyor. Mübalağa ile bir kesimin sadece iyi haberlerini, diğerinin ise sadece kötü haberleri vererek, birini minarenin tepesinde, diğerini kuyunun dibinde gösterebiliyorlar. İşin sınırını ve hukukunu koruyamayınca, herkese zarar veriyorlar. Hem de mübalağa ile, büyük bir kesimin hadiselere bakışını, sıhhatli değerlendirmesini etkiliyorlar.
Yalandan uzak durulduğu gibi, gaddar siyasetin ve zalim propagandaların etkisinde kalmayarak, onların mübalağa gibi yanlış metodlarından da uzak durmak gerekiyor.
Haklı olunan nice meselelerde, mübalağa ile haksız duruma düşülebilir veya söz tesirsiz hale gelebilir. Bazen mübalağa ile bilhassa siyasetteki beklentiler çok yüksek tutulabilir. Bazen hayatın kenarındakiler, hayatın ve hizmetin merkezine taşınabilir. Bazen de mübalağa ile hiç gerek yokken, tartışmaların ortasında kalınabilir. Bazen de öncelikleri karıştırıp, öncelikli olması gereken tebliğ ve davet geri planda kalabilir.
Diğer taraftan mübalağa ile çok mükemmel gösterileni, yanlışları karşısında ikaz edemezsin. Çok kötü gösteriline ise sürekli yumruk halindeki elini kurtuluşu için uzatamazsın. Dahası, başlangıçta haklı olduğun yerde, dinlenilmez hale gelirsin.
Muvazene, itidal, istikamet, ihlas önemlidir. Bunun için hadiseleri dürbünün iki tarafı ile değil, normal gözle görüp, göstermek gerekir. Hadiselere bakarken, desteklerken, severken veya muhalif olurken hayali ile değil, gerçeği ile yüzleşmelidir? Yani gerçeği olan iyisiyle kötüsüyle, doğrusu ile yanlışı ile, resmin bütününü görerek değerlendirmelidir.
Mübalağa aşırılıkları doğurur, aşırılıklar da insanı gerçekten koparır. Aşırılıklar işi tarafgirliğe, toptan iyi veya toptan kötüye götürür. Bu ikisinde de iletişim yolları kapanır, sözün tesiri kaybolur. Tarafgirlik duygusu frenlenmezse, zaman içerisinde mübalağa kalıcı bir meleke haline gelir. Yani her olayda, sadece iyiye veya sadece kötüye çekilecek malzeme bulma becerisi gelişir. Bu ise tebliğ ve davetin ruhuna aykırıdır.
Doğru veya yanlışlar karşısında, kim, neyi ne kadar hak ediyorsa, o kadarıyla karşılık vermek bu işin hikmetidir, hukukudur. Belki de bu şekilde söz karşıya tesir eder. Algıya kapılmış milyonlarca insana belki de bu şekilde ulaşılabilir.