Sosyal meselelerin, dinî ve teknik meselelerden farklı telâkkisi, bazen insanlar adedince “düşünceler” arasında bize “gel-giti” yaşatabilir. Yirmi sekiz Şubat denilen sürecin, her ferdin aynasındaki yansıması farklı olacağından, bu meşum sürece kendimizce Yeni Asya ve bu günlerde Rahmeti Rahman’a tevdi ettiğimiz, Risale-i Nur neşriyatının elli senelik sorumlularından Mehmet Kutlular’ın adesesinden bakmaya çalışacağız.
Bundan önceki yazımız ile irtibatlı düşünmeye devam edeceğimizi özellikle belirtelim. Ne Mehmet Kutlular ve ne de Yeni Asya, “Yirmi Sekiz Şubat“ sürecini müstakilen değerlendirmediler. On iki Eylülün devamı olan bu zaman diliminde Müslümanlara zulmeden idarecilerinin itiraflarıyla, yapılan zulüm ve haksızlıklar “Cuntacıların 12 Eylül Yasasına” göre yapılmıştı. Medyaya verdikleri beyanlarla hem Kemal Gürüz, hem Kemal Alemdaroğlu, hem savcı Savaş Vural, hem Yekta Güngör ve hem Çevik Bir ve hem de Hüseyin Kıvrıkoğlu gibi bu dönemin zulümde öne çıkan isimleri; bu noktayı müteaddit defalar seslendirdiler. Onlar, On İki Eylül’ün emrettiği istikamette yürümekten başka bir şey yapmadıklarını söylemeye devam ediyorlar. Bu doğruya kim itiraz ediyor, dersiniz. Bizim cenahta; 12 Eylül’ün mahiyetini bilmeyen veya bilinçli olarak üzerini örten siyasal İslâmcılarımız, bazı milliyetçilerimiz ve demokrasi pusulasını kaybetmiş bir kısım muhafazakârlarımız Yirmi Sekiz Şubat’ı, fıtrî sürecinden ayırarak müstakilleştirmek istiyorlar.
Neden padişahın merkebine kızanlar, semerini döverler dersiniz? 12 Eylül’e itirazın faturası çok kabarık döneceğinden dolayı, onlar yanlış bir kolayı seçtiler. 28 Şubat’ın dehşetli ihtilâl ile ilgisini kesmeye kalkışanların, labirentlerin üzerine çıkıp bütünün resmini görmeye yürekleri galiba yetmiyor. Global diktatörlüğün Türkiye’ye bu ihtilâlle giydirdiği “deli gömleğini” dindar Özal ve hatta cuntacıların ilhahıyla kabul ettiklerinden, dönüp fazileti yakalayamıyorlar. Mehmet Kutlular, içinde bulunduğu şahs-ı manevinin kararını meşveret ile ortaya çıkardı. Global münafıkların büründükleri “istibdat, ihtilâlcilik, Kemalizm ve kapitalist Marksizm” gibi yeni liberallerin bütün giysilerini gazetesinin sayfalarında deşifre etti. Mehmet Kutlular’a ve gazetesine ambargolarla hücum eden günümüz iktidarının anlayışı ile ANAP’ın anlayışlarının aynı olduğunu, merhum Kutlular defalarca açıklamıştı. Zira her iki siyasî hareket de “ihtilâl ürünü” olarak milletin önüne getirilmişti. Neoliberaller yalnızca ihtilâl yapmakla kalmamışlardı; ihtilâli garip bir hipnoz ile Türk milletine kabul ettirecek siyasî kadroları, reklâm şirketlerini, teknik alt yapıları ve gereken paraları da göndermişlerdi. Hani halâ söylenir. İhtilâlden önce ülke yetmiş cente muhtaç idi. Peki nereden getirdiniz. Bülent Ecevit’i itibarsızlaştırdıktan sonra, tepe tepe kullandıkları enerji ve maddî imkânları nereden bulmuşlardı. Tıpkı bu günümüz gibi.
Neoliberal-neoconlarla ittifak içinde çalışmayacak olsa, kısa bir zaman içinde iktidardan ayrılmak zorunda kalabilir. Fakat bundan daha iyi alternatif bulamadıklarından, söylene söylene devam ediyorlar.
12 Eylül Kutlular’ın başında bulunduğu gazeteyi tam 470 gün kapatmıştı. 28 Şubat sürecinde zulmün rengi değişti. Bütün yazar ve idarecileri yargılandı. Bu gün AKP’nin yaptıklarının onlardan farkı yok. Tam 400 küsur gündür resmî ilân haklarını elinden almış, kendince süründürmeye çalışıyor. Yani mevcut hükümet, Hüseyin Kıvrıkoğlu ile Çevik Bir’in dediklerini yapıyorlar. Bekir Yıldız tiyatrosu ile Sincan sokaklarına çıkan tanklarla “Balans ayarı” yapılmış ve süreç aynen devam etmişti. Müslümanları inleten, ahlâksızları sevindiren ve demokrasinin yeşermesini engelleyen 12 Eylül anayasasını kollayan AKP’nin geçmişteki referandumun da bir başka tiyatro olduğu, buradan daha iyi anlaşılıyor. Gördüğünüz üzere, bazı dinî cemaatlerin ağladığı-sızladığı manada bir 28 Şubat olayı yoktur. Merhum Necmeddin Erbakan’ın itirafları ortada iken, ona mirasçı olduklarını iddia edenlerin resmin bütününe bakmamaları Türkiye’miz açısından çok büyük bir kayıp değil mi? Ayrıca, Refah darbesiyle kurdurulan AKP’nin “Özal aşkı” da bu tezimize kuvvet veriyor.
Merhum Kutlular, yakın tarihimiz içinde en çok mağdur edilmiş bir cemaatin gazetesini Bab-ı Âli’de temsil ediyordu. Bilhassa yaşadığı kırk senelik mağduriyetin bir kısmını belli aktörlere bağlamak isteyenler; önce Neocon-Neoliberal ittifakının o günkü icracısı R. James Woolsey’in aracılığıyla gerçekleştirdiği en dessas ve dehşetli ihtilâli çocuklarımıza unutturmak istiyorlar. Sonra, o dönemde Cumhurbaşkanlığı makamında Demirel bulunduğundan, Demirel üzerinden demokrasi düşmanlıklarını devam ettiriyorlar. Demirel düşmanlığını sakın şahsî ve klâsik olarak düşünmeyelim. Kemalistliği ve solculuğu herkesçe bilinen Necdet Sezer gibi birini AKP’liler Demirel’e tercih etmişlerse, bu da 12 Eylül’ün devam eden hâkimiyetinden kaynaklanıyor, demekti.
Zira 28 Şubatı müstakil düşünenler de biliyorlar ki; demokrasiye ulaşmış bir ülkede din, milliyet, millî değerler ve sosyal devlet gibi kıymetli manalar asla siyasette kullanılmayacaktır. Bu ise; ANAP; AKP; MHP; GENÇ PARTİ; HDP ve istismara dayalı hiçbir siyasî oluşumun hayatını devam ettirememesi manasına gelirler.
Kemalistlerle, Marksist kapitalistlerle ve masonlarla karşı karşıya gelmemek için “28 Şubatları” uyduranların tarihin gerçekleri karşısında fevkalâde mahcup olduğu bir zamanda Mehmet Kutlular, izzet ve şerefiyle tamamladığı mücahedesinin ardı sıra, daha çok konuşulacaktır. Kur’ân ve İslâmiyet başta olmak üzere her mağduriyetin yanında ve zalimlerin karşısında yer almış bir şahsiyet hakkında yazılıp-çizilenlerin fazla olmadığı kanaatini taşıyoruz. Bazı ipuçlarıyla, gayet kısaca verdiğimiz bütün bilgilerin belgelerini de isteyen okuyucumuza takdim edebileceğimizi biliyorsunuz. Hayatında; dinî cemaatlere, cemaatlerin temsilcilerine, demokratlara, adaletperverlere ve bilhassa Bediüzzaman’ın talebelerine ayırım yapmaksızın verdiği kıymet ve gösterdiği hürmeti yıllarca yanında müşahede ettiğimizden; bilhassa diyanet ve demokrasi sahasındaki büyük müşahedesinden dolayı; dindarlarla demok- ratların kendilerine birer Fatiha borçları olduğunu düşünüyoruz.