Bu yazımızda çok bilinmeyen manalar ile yanlış anlaşılmış terminolojiler, ifademizi zorlaştırabilir. Peşinen okuyucularımızın af ve müsamahalarını istirham ediyorum.
Çok bilinmeyen şeylerin başında, elbetteki İslâmiyet ile demokrasinin ekseri Müslüman efkar-ı ammesinde telif edilemeyişi gelecektir. Buna sebep olarak da, zamanımızın meselelerine Kur’ân’dan izahlar getiren Bediüzzaman Said Nursî’nin hürriyet ve demokrasi telakkisinin bilinmeyişi gösterilebilinir. Said Nursî’nin demokrasi telakkisini Risale-i Nur’dan araştıranlar, Tabiin döneminden sonra ümmetin seslendirmeye başladığı İttihad-ı İslâm (İslâm Birliğinin) yirminci ve yirmi birinci asırlara ne şekilde yansıdıklarını göreceklerdir. Doğru bilgiler için lazım olan doğru tanımları o eserlerde bulacağımızdan, mevzuya biraz daha rahat ve serbestçe girebiliyoruz.
Bediüzzaman’da demokrasinin bir adı da hürriyettir. Bu Kur’anî hürriyeti Asr-ı Saadet hürriyeti üzerine inşa ederken, İmam Hasan’ın barışı ile İmam Hüseyin’in şehadetini, hakiki hürriyetin (hilafetin) bitişi olarak değerlendiriyor. Hilâfetin, devletin ve ittihad-ı İslâmın hürriyetsiz olamayacağını esas aldığımızda; zamanımızda da işin kaidesi olarak hürriyet ve demokrasinin peşine düşeceğiz. Bu konu ile ilgili önceki yazımızda; Türkiyemizin mutlak istibdadından Amerika’nın yardımıyla kurtulduğunu belirtmiştik. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra; global düzeyde hürriyet ve demokrasiyi temsil eden Amerika’ya bazı siyasal İslâmcıların, Türk ırkçılarının ve Troçkist solun düşmanlıkları da, bu misyonundan kaynaklanıyor. Demokrasi ile ırkçılığın, marksizm ve siyasal İslâmcılığın biraraya gelemeyeceğini, “Siyasal İslâm ve Nurcular” adlı çalışmamızda bütün boyutlarıyla izaha çalışmıştık. Hatta şu noktayı da belirtelim. Bediüzzaman’ın Kur’ân ile demokrasiyi aynı çerçevede isbat eden mesajının Müslümanlara ulaşmasını engelleyenler de bu üç guruptur. 1968’lerde dünya Müslümanları ile demokrasiye çalışanlar, küresel dinsizlik cereyanlarına karşı birlikte hareket ediyorlardı. Ne oldu ise, 1969’da sağda dindarlarca kurulan Milli Nizam Partisi’nden sonra oldu. 1908’den vefatına kadar demokratların yolunu aydınlatmış Bediüzzaman’ı; müstebitler ırkçılar, münafık dinsizler ve siyasetçi cemaatlerle maalesef karartmaya başladılar. Bu karartma beraberinde; bir çok yanlış ve kirli bilginin pazarımıza girişini sağladığı gibi; yalan ve hayalleri temizleyecek hakikatlerin Risale-i Nurlar’la İslâm âlemine akışını da engellemiş oldular. İşte bu meş’um teşebbüsten sonra Neoliberallerce tezgâhlanan 12 Eylül’ü karartmanın ömrünü uzatmış oldu.
Demokrasinin Amerika zaferinin güzel neticelerini çok kısa zamanda bütün İslâm âleminde göreceğiz. Müstebit dinsizliğin -Kemalizm başta olmak üzere- mahiyeti ortaya çıktı. İkinci Dünya Savaşı sonrası şartlarından on kat üstün şartlarda görünüyor, demokrasi. Demokratlara İslâm birliğini kendinize dayanak yapınız diyen Said Nursî;
“Eski zamanda İngiliz, Fransız, Amerika siyasetleri ve menfaatleri buna muarız olmakla mâni olurdular. Şimdi menfaatleri ve siyasetleri buna muarız değil, belki muhtaçtırlar. Çünkü komünistlik, masonluk, zındıklık, dinsizlik, doğrudan doğruya anarşistliği intaç ediyor. Ve bu dehşetli tahrip edicilere karşı ancak ve ancak hakikat-ı Kur’âniye etrafında ittihad-ı İslâm dayanabilir. Ve beşeri bu tehlikeden kurtarmaya vesile olduğu gibi, bu vatanı istilâ-yı ecanibten ve bu milleti anarşilikten kurtaracak yalnız odur.”1 yalnızca Avrupa’dan bahsetmiyor. Amerika’nın buradaki zikri tarihî önem taşıyor.
Yine Said Nursî’nin talebelerine ictimaî bir ders olarak tavsiye ettiği Hutbe-i Şamiye eserinde, Amerika’nın İslâm âleminin hürriyetini sağladığı da ifade ediliyor.
“... ve küre-i arzın şimdiki en büyük devleti Amerika’nın bütün kuvvetiyle din hakikatlerine taraftar çıkması ve İslâmiyetle Asya ve Afrika’nın saadet ve sükûnet ve musalâha bulacağına karar vermesi ve yeni doğan İslâm devletlerini okşaması ve teşvik etmesi ve onlarla ittifaka çalışması, kırk beş sene evvel olan bu müddeayı ispat ediyor, kuvvetli bir şahit olur.”2
ABD seçimlerinin hem demokrasiler için ve hem de gözyaşları içindeki İslâm âlemi açısından öneminin bir sebebi de demokrasi ile İslâm birliğinin iç içeliğidir, diyoruz.
Dipnotlar:
Bediüzzaman bir başka mektubunda; “Onun için, şimdiki bu hükûmetimizin hakikî kuvveti, hakaik-i Kur’âniyeye dayanmak ve hizmet etmektir. Bununla, ihtiyat kuvveti olan üç yüz elli milyon uhuvvet-i İslâmiye ile ittihad-ı İslâm dairesinde kardeşleri kazanır. Eskiden Hıristiyan devletleri bu ittihad-ı İslâma taraftar değildiler. Fakat şimdi komünistlik ve anarşistlik çıktığı için, hem Amerika, hem Avrupa devletleri Kur’ân’a ve ittihad-ı İslâma taraftar olmaya mecburdurlar.” diyor.
1- Emirdağ Lâhikası, s. 271.
2- Hutbe-i Şamiye, s.30.
3- Emirdağ Lâhikası, s. 297.