Bu yazıyı okumak ve istifade etmek isteyenlere iki hususu hatırlatmak durumundayız.
Avrupa Birliğinin bir medeniyet ve barış projesi olduğuna ve ikinci husus ise; AB’nin en önemli ilkesinin demokrasi olduğuna inanarak bu mevzuyu okuyanlar, inşaallah bizi yanlış anlamazlar ümidindeyiz.
LGBT meselesini sıklıkla medar-ı bahs etmemize itiraz eden okuyucularımızın varlığından haberdarız. Gel gör ki; insaniyet karşıtı olan global cereyanlar, son saldırılarında LGBT’yi kendilerine bir silâh veya siper telâkki ettiklerinden, bilmecburiye bu konuya giriyoruz. Kamuoyundaki propagandaların yalan olduğunu sizler de biliyorsunuz. Bu ahlâksızlarla ilgili yapılacak doğru bir istatistik, bu düşünceye olan ilginin yüzde beşlerin altında kalacağını gösterecektir. Zira, dünya hegemonyasına kapital ile koşturan o büyük kuvvet ve propagandalara rağmen hem Katolik Kilisesinden ve hem de Yahudiliğin ileri gelen temsilcilerinden yükselen itirazları, yine söz konusu cereyan kendi entrika ve düzmeceleriyle marjinal hale getirmeye çalışıyor.
AB içinde itibarsızlaştırma ve hatta parasal baskılarla köşeye sıkıştırılan Macaristan idarecilerinin imdadına Papa Françesko’nun koşması, olayı takip edenlerin gözlerinden asla kaçmadı. Macaristan’a komşu Polonya’da da durum aynı istikamette cereyan ediyor. Başhaham’ın ahlâksızlara yönelik tenkidine, dünyanın bütün Ortodoks Yahudileri eşlik ettiler. Bilhassa Varşova hahambaşısı Michael Schudrich’in beyanı New York- Washington’daki siyasî Siyonistlerin morallerini fevkalâde bozdu. Aslen Yahudi olan Amerikan Dışişleri Bakanının LGBT bayrağını bütün misyonlarına tavsiyesi de havada kaldı gibi… Hem mevcut Amerika’daki demokrasi karşıtı bazı ileri gelen neoliberal politikacıların ve hem de AB içinde onlarla ittifak etmiş Macron, Von der Leyen, Merkel, Sebastiyan Kurz ve Mark Rutte gibi siyasetçilerin bütün gayretlerine rağmen, LGBT aleyhindeki dalgada bir zayıflama henüz görünmüyor. Bütün bunlar, LGBT nin bir ölçü, maksat, hedef veya insanî hak tedaisinden uzak olduğunu göstermez mi?
Kamuoyunun bu kadar tepki veya ilgisizliğine rağmen, insaniyet ve insanî değerler karşıtı meşhur global cereyanların LGBT’ya yaptıkları yatırımları, bizim gibi sizler de merak ediyorsunuzdur. Dünyamızda cereyan eden görünür-görünmez dehşetli savaşlardaki tarafları az çok tanıyorsunuz. Bir tarafta semavî dinlere ve o dinlerin ön gördükleri değerlere inananlar, karşılarında ise bütün insanî değerlerle ve fıtratla savaşa tutuşanlar…
Yaratılış kanunlarına inanıp barış içinde yaşamak isteyenlerin savundukları “hürriyet/demokrasiyi” hazmedemeyen karşıtlarının en büyük hedeflerinin; ”faziletli doğru demokrasileri önce itibarsızlaştırmak, sonra engellemek ve nihayet tahrip etmek” olduğunu idrak ettiğimiz zaman; dünyamızı ve insanlığı meşgul eden çatışma/kaosların mahiyetini anlamış olacağız.
İkinci Dünya Savaşı’nın netice itibarıyla materyalizm/Marksizm’e inananlarla Allah’a inananlar arasındaki ayrışma çizgisi olduğunu bir tarafa kaydedelim. Semavî dinlerin çerçevesini çizdiği insanlık ve değerleri… Doğru anlaşılan hürriyet/demokrasiler… Şeffaflık ve adalet hedefli hukukun üstünlüğü… Fertleri ve komiteleri keyfilikten alıkoyacak anayasalar ve kanun hâkimiyeti ve kalıcı barışlar… Avrupa Birliği bu değerlerin korunma altına alınması ve sistemleştirilmesi çerçevesinde bir araya gelmeye başladı. Hem semavî din mensuplarına, hem mazlumlara, hem fıtrat peşinde koşan ehl-i ilme ve daha doğrusu “doğru demokrasiyi” isteyen fert/toplumlara nokta-i istinat olan AB’ye yönelik saldırıları, gördüğünüz üzere bu gün renkli bayraklar altında seyrediyoruz. Dündeki mücadele metotlarını, sloganlarını ve çatışmada tetikçi olarak kullandıkları sınıf/zümreleri burada saymamızın imkânsız olduğunu sizler de biliyorsunuz. İşin en garip tarafı, dünkü iki kutuplu dünya kaybolunca, sivil Marksistler yeni kutuplaşmalar için manipülasyonlara, iğfallere, münafıklıklara ve ahlâksızlığın her türlü boyutlarına başvuruyorlar.
Geçen asrın başında, ihtilâllerle dünya hegemonyasına teşebbüs edenler, günümüzde daha sivilce, münafıkça ve kapitalin arkasına gizlenerek aynı darbeleri başka formatlarda denemeye çalışıyorlar. Karşılarındaki en büyük engelin fıtratı bayraklaştıran İslâmiyet ve İkinci Dünya Harbi’nden bu yana Müslümanlarla yürümeye çalışan AB’yi görüyorlar. Maddî kuvvetin, orduların, ileri teknolojinin ve tutarlı siyasetin Hıristiyan değerlerine inanan Avrupa Birliği’nce söz konusu global ihtilâlcilerin karşısına çıkarıldığı bir hakikat değil mi? Zira buradaki müstakil Millî Devletlerin şahs-ı manevileri bu global nifakçıların niyetlerini öğrenmekle kalmıyorlar, teşebbüslerine de mani oluyorlar. Dünya sermayesi ile maddî /manevî silâhları ve tetikçileri satın alabilen böyle bir güce karşı, “tek devlet” olarak çıkmanın neticesi malûm. Bu tehlikeyi sezen AB ülkeleri her sıkıntıya rağmen safları sıkıştırırlarken, küresel haydutlar da ellerindeki kapital ile dünya devletleri arasına nifak ekmeye devam ediyor.
LGBT bayrağını dalgalandıranların güçleri AB’ye veya demokrasiye yetecek mi, sorusunun cevabını siz de biliyorsunuz. Daha şimdiden düşüşe geçen bir Biden idaresi ile AB içinde kimlikleri iyice açığa çıkmış bazı siyasetçilerin halklar nezdindeki durumları belli olmuş kişilerle mi? AB’yi “yanlış demokrasiler telâkkisiyle” (LGBT= DEMOKRASİ HEZEYANI) yıkmaya çalışan global sivil Marksistler; önce LGBT’yi bir değer olarak kabullenmeyi demokrasinin ölçüsü olarak dillendirdiler ve sonra da AB’yi LGBT’ye teslim olmuş göstermeye çalıştılar. İkisi de yalan ve iftira idi. Amerika’da da aynı durum söz konusu… Kendi halkı içinde azınlık durumuna doğru yuvarlanan Kamala Haris, Blinken ve diğer takım arkadaşları, renkli bayrakları Amerika’nın “resmî sembolü” olarak kabul edecek tereddiye düştüler ve geldikleri durumu hepimiz seyrediyoruz.
Olaya Türkiye’den baktığımızda; AKP hükümetinin LGBT’cilerin şerrinden dehşetlice korktuklarını hissediyoruz. İnşaallah, yanıldığımızı beyan ve icraatlarıyla isbat ederler. Diyanetimizin birkaç ay önce hafifçe tenkit ettiği bu ahlâksızlığa karşı, siyasî cenahın sus-pus olması her kesin dikkatini çekiyor. Reye tahvil edebileceği en küçük meseleyi dahi halkın önünde bangır bangır konuşanların, bu meselede karşı tedbirler dâhil olmak üzere hiçbir etkinlikte bulunmamaları, LGBT’nin arkasına saklanan gücün AKP üzerindeki etkisini göstermiyor mu?
Kanaatimizce; hükümetimizin LGBT’ye karşı tedbir almaması, ahmakların bile gülüp geçtiği AB için seslendirdiği Hıristiyan Kulübü iddiası ve Asya’nın demokratikleşmemesi için Atatürkçüler ve masonlarla birlikte ön Asya’da insaniyet düşmanları lehine adeta defans kurması; hem insaniyet, hem İslâmiyet ve hem de doğru demokrasiler cihetiyle hüzün vericidir…