Ahirzaman’ın tahripkâr dinsiz cereyanlarına karşı, Kur’ân ile mücadele eden Bediüzzaman’ın Amerika telakkisini, genel olarak Avrupa telakkisiyle birlikte (değerleri, menşeleri ve paradigmaları itibarıyla) ele alabileceğimizi okuyucularımız hatırlatacaklardır. Ekseriyetle öyledir.
Lâkin Türkiye demokrasisine katkıları, Türkiye Ahrarları’na İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra dayanak olmaları, Komünist Bloğa karşı Türkiye’nin savunmasını üstlenmesi, TSK, akademi dünyamız ve sanayi gibi çok hayatî meselelerde ABD ile işbirliklerimiz gereğince, Said Nursî’nin talebelerine yazdığı bazı mektuplarında, mahkeme müdaafalarında ve 1950’den sonra yeni ilâveli Hutbe-i Şâmiye ese-rinde; Amerika Devleti’nin bazı cihetleriyle müsbet olarak öne çıktığını müşahede ediyoruz.
İngilizlerin, üzerinde güneşin batmadığı coğrafyasını kısmen hürriyet ve kapital ile kendisine bağlayan Amerika’nın sermaye, bilim, gelişmiş teknoloji itibariyle dünya medyasındaki yerini biliyoruz. Veya İkinci Dünya Savaşı’nın asıl mağlubu sayılan İngiltere’nin, dünya siyasetindeki tahtına ABD oturdu denilebilir.
Risale-i Nur’daki Amerikayla ilgili bahislere girmeyeceğiz. Demokrasiyi ilgilendiren iktibasların çerçevesinde kalacağız. Yalnız sizin de dikkatinizi çekecek Üstasın iki ön-emli tevafuk, öngörü veya kerametinde bahsedeceğim.
İlki; 1945’te San Francisco Konferansı’ndan sonra ABD’de kurulan Birleşmiş Milletler’in teşkilinden yıllar önce, Said Nursî’nin ahireti anlatan bir eserindeki tevafuk…
“Nasıl ki, meselâ Amerika’da, bütün milletler umumî bir kongreye davet edilse, her millet büyük gemisine biner, oraya gider.”1 Evet, bu bahsin yazıldığı 1930’un başında BM henüz kurulmamıştı.
İkincisi ise; dünya demokrasi düşmanları olan küresel dinsizlik cereyanlarının da içlerine karıştığı kadın veya feminizm hareketinden bahsediyor, Bediüzzaman Hazretleri. Kadın üzerinden yapılacak sosyal ve ahlâkî tahribatların başlayacağı yerden haber veriyor. Avrupa’nın kuzeyinden çıkan dinsizlik hareketinin henüz kıvılcımları savaşla birlikte ABD’ye sıçramadığı zamanlardan… Bu dinsizlik hareketinin son seçimlere Kamalla Harris ile yansıması da ayrı bir tevafuk olsa gerek.
“Avrupa komiteleri içinde en şiddetlisi ve en tesirlisi ve bir cihette en kuvvetlisi, cins-i lâtif ve zayıf ve nazik olan kadınların Amerika’daki Hukuk ve Hürriyet-i Nisvan Komitesi olduğu, hem milletler içinde az ve zayıf olan Ermenilerin komitesi, gösterdikleri kuvvetli fedakârâne vaziyetle bu müddeâmızı teyid ediyor.”2
Erkek istibdadının ifratından doğan bu hürriyet hareketinin Marksistlerce istismarı ve bu düşünce ile 1950’lerden sonra giriştikleri tahribatlar elbette farklı çalışmanın konusudur.
Konumuza dönelim… Bediüzzaman’ın siyaset, tarih, sosyoloji ve iktisat telakkilerini Risale-i Nurlar’dan araştıranlar, Üstad’ın kendi zamanını dikkatlice, titiz ve tüm boyutlarıyla okuduğunu göreceklerdir. Hürriyet ve demokrasiye bağlı olarak siyaseten iki bloğa ayrılmış bir dünyayı, ilk olarak eserlerinde o tahlil ediyor. Hürriyet ve demokrasinin gereği olan din ve vicdan hürriyetinin Batı Bloğu içinde oynadığı rolden bahsederken;
“... hakaik-i Kur’âniyeye dayanmak ve bütün âlem-i İslâm’ı arkasında ihtiyat kuvveti yapmak ve uhuvvet-i İslâmiye ile 400 milyon kardeşi bulmak ve Amerika gibi din lehinde ciddî çalışan muazzam bir devleti kendine hakikî dost yapmak, iman ve İslamiyet’le olabilir.”3 Demokrat Parti’nin kurmaylarına stratejik siyaset dersleri veriyor.
Amerika’nın müstebit Kemalizm’e bedel din lehinde olacağını, bütün Müslümanları kucakladığını ve Amerika ile birlikte dört yüz milyonluk İslâm dünyasını da yanına almalarının yolunu gösterirken; elbette ki ABD’nin esas aldığı hürriyet ve demokrasi üzerinden hareket ediyordu.
Sakın şu yanlışa düşmeyelim. Bediüzzaman’ın siyasetle alâkasız olduğunu ve hatta mümkün olduğunca siyasetten uzak durduğu biliyoruz. Burada, dünyanın süpergücünü, insaniyeti mahveden küresel dinsizlik cereyanlar karşısında Müslümanlarla aynı safa davet ediyor, ki bu davetin orijinali hadis-i şeriflere dayanır.
“İşte, bu günde meydana çıkan bu dehşetli cereyanı, ancak ve ancak Hıristiyanlık aleminin Müslümanlıkla ittihadı, yani İncil, Kur’ân ile ittihad ederek ve Kur’ân a tâbi olması neticesi elde edilecek semavî bir kuvvetle mağlup edileceği iş’ar buyuruluyor ki, Hazret-i İsa Aleyhisselamın da vüruduna [gelişine] intizar etmek zamanının geldiğini mana-yı işarî ile ihtar ediyor. Mesmuata [işitilene] göre, bugünkü Amerika, aktar-ı âleme tetkikat için gönderdiği dört heyetten birisini, bugünkü beşeriyetin saadetini temin edecek salim bir din taharrisine [arayışına] memur etmişti.”4
Amerika, çocuklarını din ve geleneklerinden koparan ,Avrupa’nın kuzeyinden dünyaya yayılan dinsiz Marksizm felsefesine karşı çare arıyor. Ülkesini ve millî birlik-beraberliğini; Çingiz kadar çapulcu, Hülagu gibi tahripkâr ve insan hayatına düşman bir belaya karşı, dünya düzeyinde araştırma yaptırıyor. Keyfinden dünyanın dört bucağına heyetler göndermiyor, ABD hükümeti.
Türkiye’yi müstebit Kemalizm’den kısmen kurtaran, komünizme karşı hürri-yet/demokrasiyi savunan ve İngiliz/Fransız sömürgeciliğine engel olmak isteyen Bir Amerika Demokrasisine Demokratları teşvik eden Bediüzzaman’ı, hakiki demokratların dikkatlice okumaları gerekiyor, kanaatindeyiz.
Dipnotlar:
1- Mektubat, s. 29.
2- Lem’alar, s. 267.
3- Emirdağ Lâhikası, s. 538.
4- Emirdağ Lâhikası, s. 96.