İnsan nisyandan gelir derler.
Kelime kökü itibariyle aynı fonetikten geliyorlar. Peki insan neyi unutmuş? Bezm-i Elest yurdunda Rabbiyle olan ahitte Kalu Bela dediğini unutmuştur. “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” hitabına muhatap Ruhlar: “Evet, Sen bizim Rabbimizsin, diye cevap vermişlerdir. “Ancak Sana ibadet eder, Senden yardım dileriz” demişlerdir. İnsan bu unutuşla dünya yurduna inmiştir. “İnsan nisyandan alındığı için, nisyana mübtelâdır.” Sözü bunu en güzel şekilde ifade etmektedir. Nisyanın en kötüsü de nefsin unutulmasıdır. Nefsin kötülüğü emreden yanının kendine telâkki kılmasıdır. Oysa insanın dünyaya geliş amacı Marifetullah boyutu ile Rabbini Zat ve sıfatıyla bilmek ve kulluk etmektir. Yüce Allah’ın insanı yarattığı diğer mahlûkatına karşı üstünlüğünü bilip şükretmektir. İnsanoğlu ise geçici dünya sıkıntılarına kapılıp hayatı isyan ve ümitsizlikle geçirebilmektedir. Her doğan İslâm fıtratı (iyilik) üzerine doğmuştur. Kendi özünü unutan insan içindeki saf iyilik ve merhamet yönünü unutuyor. Kendini, varlığını, özünü Rabbi ile olan bağını unutan insan maalesef bir canavara dönüşebiliyor. “Biz emaneti göklere, yerküreye ve dağlara teklif ettik, ama onlar bunu yüklenmek istemediler, ondan korktular ve onu insan yüklendi. Kuşkusuz insan çok zalim, çok bilgisizdir.” (Araf/72)
Kendi özüyle olan bağının farkında olan insanın kendi için doğru olanın bilincindedir. Hatta Hak ehlinin ifadesiyle yiyeceğiniz bir yiyecek için bedeninize sorun. Sizin için iyi mi kötü mü size söyleyecektir. Nitekim Bediüzzaman, başkasından gelen bir şeyi almaması, ancak ücreti mukabilinde kabul etmesi, aksi halde aldığında bedeninde hastalık olduğu söylenmektedir. İnsanın özünün helâl haram ayrımını yaptığına en güzel örnek diyebiliriz. Hepimizin dönüp özümüze baktığımızda bize doğruyu gösterecek bir iç sesi vardır. İnsanın kendini unutuşu ve her şeyi dışarda araması bundan olsa gerek. Huzuru, mutluluğu, egosunu tatmininde bulmaya çalışan bir insan profili karşımıza çıkmaktadır. Ve bu gün dünya arzında yaşanılan haksızlıkların eşitsizliklerin insanoğlunun kendini buraya neden gönderildiğini unuttuğundan dolayı yaşandığını söyleyebiliriz. Tabi ki imtihan sırrının payı vardır. Ama bize düşen kendi özümüzle (ruhumuzla) olan bağı yani Ruhun sahibi ile olan kulluğumuzu unutmamak ve ona göre yaşamaktır. Vesselâm..