Kâinattaki sisteme baktığımızda her şey bir kanun ve nizam içinde, hiç bir şey şaşırmıyor.
Gezegenler, yıldızlar matematiksel konumlarından milyonlarca yıldır milim kaymıyor, birbirine çarpmıyor. Dünya Güneşin yörüngesinden dönüyor. Aylar mevsimler oluşuyor. Bir gün bile vazifesinden geri durmuyor. Peki kâinatın bu muhteşem sırrı nedir?
Fussilet Sûresi /11. âyetinde, “Göklere ve yere “isteseniz de istemesenizde bir araya gelin! dedi, onlar da isteyerek bir araya geldik!’ dediler.” Âyette isteyerek mânâsı sevgi ve aşkla iş gördüklerini gösteriyor.
Yani her varlık, her zerre vazifesini öyle büyük bir aşkla yapıyor ki hayret verircesine..
Bir penguen belgeseli izlemiştim. Anne penguen aylarca hiç kıpırdamadan ayakta yumurtasını taşıyor. Fırtınalar, tipiler aylarca süren yolculuk, yavrusuna yiyecek getirmek için canını saldırgan hayvanlara kaptırma pahasına... Arada şahit olduğum tavuklar tam 21 gün yumurtaların üzerinde bazen aç susuz bekliyor.
Aşk bazen bir hayvan, bazen bir insanın yavrusuna duyduğu sonsuz şefkat ve muhabbette bize kendini gösteriyor.
Ferhat’a dağları deldiren, Mecnun’u çöllere düşüren yine aşk değil mi?
“Bütün ayrılıklardan gelen feryatlar, Aşk-ı bekadan gelen ağlamalar” değil mi?
Evlât aşkı, mahbub aşkı, tabiat aşkı, meslek aşkı diye uzuyor aşk listeleri...
Bütün aşkların en güzeli, İlâhî aşktır. Bütün diğerlerini içine alan, Allah için sevmek..
Bu makama eren anlar ki yitirdiklerin senin değil. Senin olmayanı da sev, ama yaradılanı Yaratan için sev.
Bilim yeni yeni Kuantum fiziğinin sırlarını keşfediyor. İlâhî çekim kanununa, kâinata yaydığımız her olumlu düşünce, ufacık bir sevgi hissi bile savaşların, kavgaların tabiî felâketlerin sonunu getirebiliyor.
Şairin dediği gibi:
“Dünyayı güzellik kurtaracak, bir insanı sevmekle başlayacak her şey.”
İlâhî aşka boyanma duâsıyla...