Malumunuz muazzez Üstadımız Bediüzzaman Hazretleri eşrat-ı kıyametten bahsettiği Beşinci Şua adlı eserinde giriş kısmında şöyle bir ikazda bulunmuştur:” Evvelce Mukaddimeden sonra gelen meseleler okunsun, ta Mukaddimedeki maksat anlaşılsın.”
Aslında düz mantıkla bakıldığında mukaddimeler, sonrasında gelen konunun anlaşılması için yazılmış giriş kısımları ve ilk önce okunması gereken yerler olmasına rağmen, Üstadımız bu bahis için evvelce meseleler okunsun sonra mukaddime yani takdim, önsöz okunsun demiştir. Meseleleri okuyup mukaddimeye döndüğümüzde ise bizim mukaddimedeki 5. Noktada dikkatimizi şu paragraf çekmektedir: “Hem mesela, meşhur olmuş ki, İslam deccalı öldüğü vakit ona hizmet eden şeytan, İstanbul’da Dikilitaş’ta bütün dünyaya bağıracak ve herkes o sesi işitecek ki ‘O öldü.’ Yani pek acip ve şeytanları dahi hayrette bırakan radyoyla bağırılacak, haber verilecek.”
Üstadımızın tabiri ile bu meşhur olan olayda, şeytanların dahi hayrette kaldığı radyonun nasıl işlevsellik kazandığı vurgulanmaktadır. Madde olarak elle tutulup gözle görülmeyen frekans sistemi ile cin ve şeytanların adeta enerji boyutunda bir nevi hayat alanlarında, yani onların sahalarında insanın tasarruf etmesi ve aynı anda bir yerden uygulanıp tüm dinleyenlere işittirilmesi, onları hayrette bırakıp, şeytanların insanlığın karşısında aciz olduğunu bu satırlarda göstermektedir. Göz açıp kapayıncaya kadar dünyayı birkaç kez turlayabilen ve Peygamberimiz (a.s.m) doğmadan önce zamanında gayb âleminden kahinlere haberler getirebilen bir varlık için bu durum çok şaşırtıcı bir hal olmuştur. Zira insan Rabbimizin isimlerinin tecellisini burada da göstermektedir. Bir yerden seslenip aynı anda tüm kulaklara işittirilmesi, işte şeytanın ve avanelerinin yapamayacağı bir iş olarak karşımıza çıkmaktadır. O sebeple şeytana Hz. Adem’e secde etmesi emredilmiştir.
Burada bizim odaklanacağımız asıl mesele de insanın şeytanlaşıp bu icat ve kazanımları şeytanın lehine kullanmaması gereğidir. Bu kazanımlar şeytan lehine kullanıldığı anda tahribat yönü ile bu sefer aksine bizleri hayrette bırakacaktır. Çünkü o dönem radyo şimdi ise internet, televizyon, cep telefonu vb. icatlar ile menfi yayınlar yapıldığında nesillerimizin zamanla ne gibi deccalist ve süfyanist faaliyetlere sürüklendiği görülmektedir. Bizim insanlık olarak yapmamız gereken her iki deccalin de tuzağına girmeden bu tarz alanları müsbet manada kullanmaya çalışmaktır. Dikkat edelim en ufak hatalı süreçte onların tuzağına düşme ihtimalimiz doğmaktadır. O ve onlar şahsen ölmüş olsa bile.