Geçenlerde yaşadığım iki hadise, Risale-i Nur’daki hakikatleri bir defa daha bana hatırlattı.
Birini ilmelyakîn derecesinden aynelyakin’e, diğerini de yine ilmelyakin’den hakkalyakin derecesine çıkarak yaşadım. Bu nasıl oldu diye sorduğunuzda, okuduğumuz bildiğimiz bir şeyin evlatlarımız üzerinde yansıması bu dereceleri bana yaşattı. Büyüklerimiz hep söylerdi fakat anne ve baba olunca daha iyi anladık, evladımızın yaşadığı hadiselerin bizlerin ruhunda daha da fazla tesir bıraktığını.
Birincisi Filistin ve Gazze’de yaşananlar çocuklarda daha farklı tesirler oluşturuyor bunu onlarla konuştukça daha farklı yönlerden anlayabiliyorsunuz. Geçenlerde Risale-i Nur dersinde Hüve nüktesindeki hakikatleri anlayarak Filistindeki kardeşlerimize dualarımızı adrese teslim olarak yapabiliriz diye aktarmıştık. Nasıl ki radyo frekansı ile km’lerce uzaklıktaki bir radyo veya alıcıya ses ve görüntü gidiyor ise dua frekansı ile de muhtaçlara bunu aktarabiliriz dedik. Sonrasında eve dönerken 9 yaşındaki evladımdan müthiş bir sual geldi peki vefat eden şehit olan çocukların kardeşlerine bunu nasıl anlatacağız dedi. Ben orada olsam ne yapacağım dedi. Boğazımızda düğümlenen yutkunma ile birkaç eveleme ve geveleme sonrasında Risale-i Nur’da 10. Söz Mukaddimedeki hakikat imdadımıza yetişti. İki paragraflık kısmı özetle1 dakika sürmeden ““Benim küçük kardeşim veya arkadaşım öldü; Cennetin bir kuşu oldu, Cennette gezer, bizden daha güzel yaşar.” şeklinde bitirince, sordukça soru soran fıtrata sahip evladım durup düşündü bu durum beni çok şaşırttı. Daha sonra üzerinden birkaç gün geçtikten sonra konuyu anladığını test etmek için sorduğumda aynı cümlelerle bana cevap vermesi şaşkınlığımı daha da arttırdı. Hakikati dolaysız yoldan direk ruhuna almış ve aktarmaya başlamıştı.
2. hadise olarak Ekim ve Kasım döneminde daha sık yaşanan şahısçılığı, hakiki manada anlamamız ve yaşamamız gereken Cumhuriyetin önüne geçirdiklerinden dolayı okulunda yaşadığı bir hadise üzerine geçen konuşmamızda Emirdağ Lahikasındaki cümle “Şerefler, müsbet hayırlar, maddî mânevî ganimetler orduya, cemaate verilir, tevzi edilir; kusurlar, menfî icraatlar başa, reise verilir.” sonrası ufak bir izahat ile hakikat tohumu bırakılmış ve işin özü, lübbü kısa yoldan tam ikna ile aktarılmıştı. Daha sonraki hafta öğretmeninin ders anlattığı sırada bu manaya ters gelen durumu öğretmene sorması üzerine öğretmeninden aldığı cevaba ikna olmayışı yine hakikatin kısa yoldan nasıl tesir ettiğini bize hakkalyakin yaşattı.
Bu iki örnekten hareketle bizler de bize soru soran ve belki de bir iki hakikat cümlesi ile ikna ve ispat edebileceğimiz mevzuları adeta eline sazı alan aşık gibi gereksiz uzattıkça uzatarak bazı hakikat ve manalara zarar verebiliyoruz. Bunu bizzat yaşayınca hata ettiğimi daha iyi idrak etmiş oldum. Özellikle bizim anlamaz dediğimiz fakat karşı tarafın akıl, kalb, his ve sair cihazatlarına direk entegre olan bazı anahtar kelimelerin orijinal hali ile aktarmamız farklı tesir oluşturuyor. Bu yaşadığım iki örnekte Risale-i Nur hakikatleri olmasa belki saatlerce izah etmeye çalışacağımız belki de izah edemeyeceğimiz durumları Risale-i Nur 40 saniyede halledebiliyor. Risale-i Nur eski zamanlardaki 40 seneyi 40 dakikaya hatta 40 saniyeye indiriyor. Fakat bazı kısa hakikatleri de bizler 40 saniyeden kendi sazımızla birlikte 40 dakikaya çıkarmamamız ve karşımızdakini usandırmamamız lazım çünkü bu metod hakikat tohumları ekme manasında önemli diye düşünüyorum.
Selam ve Dua İle…